İstanbullu Karakartallar’ın sahada yürüyen “Pamuk Prensleri” Abubakar, Cenk ve arkadaşlarına karşı ev sahibi Yiğido’ların “Atom Karıncaları” Gradel, Saiz ve Uğur’un mücadelesiydi bu maç.
Zirve umudunu tümden yitirmiş, iştahı kalmamış ve adeta “Bitse de gitsek” kabilinden oynamaya başlayan bir takım hüviyeti giderek güçleniyor, Beşiktaş’ın.
Defansta telaşlı, orta sahada mütereddit, hücumda yavaş ve çekingen, ikili toplarda her daim ürkek.. Böyle bir takımın maç kazanması mucizedir.
Bunun pek çok somut işareti var da. Geçen haftaki maçta yaptığımız eleştirilerin başlıca hedeflerinden Cenk Tosun ve Abubakar, en başta gelenleri. Beşiktaş’ın gol umudu olarak biraz da “Şampiyonluk yıllarından nostaljik ikili” niteliğindeki bu iki adam, tam birer “Pamuk Prens” kimliğinde dolaşıyorlar sahada.
Aslında maçın başında, geçen haftalara göre biraz daha “diri” biraz daha “ayağı yere basar defans” yapar görüntüdeydi Beşiktaş. Orta sahada geçen maçın bitiminden sonra kart görerek Sivas deplasmanını “atlayan” Gedson’un ihanetinin pek etkisi yok gibi görünüyordu.
Yeni transfer Hacıahmetoviç’in temposu ile göz doldurduğu ilk yarıda, onun haricinde bir tek Tayfur ve emektar Necip çok çalıştılar.
Yakın zamana kadar “Olmazlarsa olmuyor” dediğimiz Rosier ve Nkoudou bile, eski hallerini aratır durumdaydı.
Defanstaki “panik” ve “başı kesik tavuk” görüntüsünü maçın başlarında üzerinden attığı duygusuna tam kapılmıştık ki, 23’ncü dakikada Sivasspor’un 2 yeni transferi ile hazırladığı pozisyonda, Samuel Saiz’in vuruşunu, tam 6 Beşiktaşlı oyuncu adeta “geceyarısı Netflix dizisi” gibi izlemesi saç baş yoldurdu.
Bunu hep yapan Beşiktaş defansı, adeta “Acaba kalenin neresine vuracak? Hangi hızla vuracak? Nasıl gol olacak?” gibilerden seyrediyor bu tür vuruşları. Şenol Hoca’nın haftalardır söylediği bir şey var. “Rakibe yakın oynamak”tan çekinen oyuncular. Ceza sahası içinde ve civarında bu kadar korkulur mu rakibi markajdan? Bu kadar rahat vurdurulur mu?
Hele ki kendi sahasında öne geçen Sivasspor’un Max Gradel başta olmak üzere hızlı ve çevik ayakları ile üzerine gelmesi. Sivaslı Uğur –Gradel ikilisinin çabuk kombinasyonlarına bir türlü çare üretememesi, Şenol Hoca’ya saç baş yoldurdu. Beşiktaş’ı yine o telaşlı defans yapan ve telaşlı hücum eden özelliğine geri döndürdü.
Tayfur’un akıllı pasında topla buluşan Abubakar’ın 29’ncu dakikada “sıfıra yaklaşırken” yaptığı gelişigüzel vuruş, tam bir “iş olsun torba dolsun” vuruşuydu.
İlk yarıda Sivasspor’un beklediği 2, Beşiktaş’ın da (Hacıahmetoviç’in düşmesi ile) 1 penaltı beklentisi boşunaydı. İkisinde de hakem doğru karar verdi. Gradel de, maç boyunca her kaybettiği topta kendini yere atarak penaltı aradı ama hakem hepsinde başarılı ve doğru karar verdi.
Cenk Tosun’un yürüyerek oynama ve o meşhur “Araya artistik şık pas atayım da ben gol atamasam da başkası atar, asist istatistiğim yükselir” tutkusu, bıktırdı artık. Weghorst da bunları yapıyor ama, hızla gidip kale önünde gol kokluyordu en azından. Cenk böyle toplara bile koşmuyor.
İkinci yarıda sonradan “gecikmiş değişikliklerle Umut Meraş, Kerem, Muleka ve Kerem’i alan Beşiktaş’ta yine bir şey değişmedi. Son 20 dakika bilinçsiz bir tempo ile “doldur boşalt” çabası, nafile “doldurmalar” da fayda etmedi.
Ghezzal’in 90’da sahaya girmesi de yine “Madem alacaksın, niye daha önce vermedin bu kararı” dedirtti, Şenol Güneş’e..
Neticede, hak ederek kazanan bir Sivasspor ve eski takımına karşı “aynının akıyla” galip gelen bir Rıza Çalımbay’ın elini öpmekten başka çaresi yoktu Beşiktaş’ın.
Şampiyonluğun hayali bile artık bir masal.