İHA’da yer alan habere göre, skolyoz, doğuştan omurga gelişim kusurları nedeniyle oluşabildiği gibi hızlı büyüme, genetik faktörler veya sinir ve kas sisteminde gelişen hastalıklara bağlı olarak da ortaya çıkabiliyor. Ancak günümüzde skolyozun tipine göre, farklı zamanlarda, farklı yöntemlerle tedavisi gerçekleştirilerek yüz güldürücü sonuçlar alınabiliyor.
Skolyozun arkadan bakıldığında normalde düz bir hatta yerleşmesi gereken omurganın sağa veya sola doğru 10 derece üzerindeki eğriliği olarak tanımlandığını anlatan Prof. Dr. Çeliktaş, "Ancak bu hastalıkta omurlar sadece yana doğru yer değiştirmekle kalmıyor aynı zamanda kendi eksenleri etrafında da dönerek deformiteyi arttırıyor" diyerek, ileri deformitelerde iç organların yerleşiminin de problemli hale geldiğini vurguladı.
Kız çocuklarında daha fazla rastlanan skolyozun toplumda görülme sıklığının yüzde 1-6 seviyelerinde olduğunu ifade eden Prof. Dr. Çeliktaş, "Normalde, her 10 kişiden birinde 10 derecenin altında işlev veya sağlık problemi oluşturmayan küçük eğrilikler bulunur. Bunlar tıbben normal olarak kabul edilir. Ancak bu eğrilik eğer 10 derecenin üzerine çıkarsa artık skolyoz varlığından bahsedilmelidir" dedi.
TEDAVİ SEÇENEKLERİ DEĞİŞİYOR
Skolyozun sebep olduğu eğriliğin, bazen omurgaya arkadan bakıldığında ve düz durulduğunda bile fark edilebildiği gibi bazen de bu şekilde net olmadığı için ancak öne doğru eğilme, kontroller ve röntgen filmleri yardımıyla anlaşılabildiğini kaydeden Prof. Dr. Çeliktaş, hastalığın, oluşturduğu eğriliğin büyüklüğüne ve erken teşhis edilebilmesine bağlı olarak; gözlem, korse, egzersiz veya cerrahi yöntemler kullanılarak tedavi edilebildiğini söyledi.
AYNA KARŞISINDA FARK EDİLEBİLİR
Hastanın aynaya baktığında omuzlar ve bel oyuklarında farklılıkları görebileceğini belirten Prof. Dr. Çeliktaş, "Birey, ayna karşısında omuz seviyeleri arasında eşitsizlik, bel çukurlarında asimetri, bel kemiğinde bir tarafın öne çıkıntı yapması ve sırtta bir tarafta kemik kabarıklığı görülüyorsa bunlar skolyozu akla getiren önemli işaretlerdir. Skolyoz, doğumsal kemik anomalilerine ve kas hastalıklarına bağlı olabileceği gibi en çok da büyüyen çocukta nedeni bilinmeyen şeklide ortaya çıkar. Yaşlılık döneminde ise bireylerde tüm eklemlerde oluşan kireçlenmeye benzer şekilde omurgada meydana gelen dejenerasyonlar sonucu skolyoz gelişebilir" ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Çeliktaş, skolyozun tespit edilmesi durumunda zaman kaybetmeden hastalığın takibini yapacak, konusunda uzman bir doktora başvurulması gerektiğini söyleyerek, "Birçok skolyoz vakasında hastalık ilerlemeden tespit edildiğinde cerrahi girişim yapılmadan tedavi etmek mümkün olabiliyor. Burada hastanın yaşı, skolyozun nedeni ve eşlik eden hastalıkların varlığı gibi etkenler de öne çıkıyor. Örneğin, kemik anomalisine bağlı bir skolyoz hastasının 2 yaşındayken ameliyat olması gerekirken, 11-12 yaşındaki bir çocuğun 25 derece olan skolyozu korse ile tedavi edilebiliyor. Onun için özellikle ebeveynlerin konu hakkında bilinçli olarak çocuklarını takip etmeleri ve okullardaki taramalar önem kazanıyor" dedi ve erken tanının önemini vurguladı.
AMELİYATLARDA İLERİ TEKNOLOJİLER KULLANILIYOR
Geçmiş dönemlerde skolyoz vakaları cerrahlar tarafından yüksek riskli olarak değerlendiriliyor ve bu hastaların ameliyat edilmesinden kaçınılıyordu. Ancak günümüzde skolyoz cerrahisinde büyük ilerlemeler olduğunu aktaran Prof. Dr. Çeliktaş, kullanılan implant çeşitleri, nöromonitörizasyon sistemleri, cerrahi navigasyon gibi ileri teknolojilerin de yardımıyla bu ameliyatların artık rahatlıkla yapılabildiğini, daha güvenli ve daha çok düzeltme elde edilerek başarılı sonuçlar almanın artık eskiye göre daha kolay olduğunu anlattı.