Temel Karamollaoğlu, gizli anayasa çalışması iddialarına cevap verdi

Temel Karamollaoğlu, gizli anayasa çalışması iddialarına cevap verdi

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Yeniçağ TV’ye konuk oldu. Gündemdeki gelişmelere yönelik önemli açıklamalarda bulunan Karamollaoğlu, 'gizli anayasa çalışması' yapıldığı iddiasına “Böyle bir çalışma yapılmadı" dedi.

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Yeniçağ TV’de, Yeniçağ Gazetesi Ankara Temsilcisi Orhan Uğuroğlu’nun konuğu oldu. Gündemdeki tüm gelişmelerin konuşulduğu programda Karamollaoğlu, AKP iktidarını “adaleti rafa kaldırdılar” diyerek eleştirdi. Karamollaoğlu “Bir ülkede huzurun da fikir ve inanç hürriyetinin de yaşandığının işareti de adaletin doğru olarak tecelli etmesidir. Adalet eğer baskı altında olmadan, sağlanamıyorsa, ki bugün sağlanamıyor. O zaman siz bu ülkede demokrasiden bahsedemezsiniz” diye konuştu. 

“ARKA PLANA BAKTIĞINIZDA TABLO HİÇ İÇ AÇICI DEĞİL”

Yeniçağ Gazetesi Ankara Temsilcisi Orhan Uğuroğlu’nun “AKP, 6 Kasım’da iktidar oldu ama bir kutlama yapılmadı, siz AKP’nin 18 yılını nasıl değerlendiriyorsunuz” soruna Karamollaoğlu şu yanıtı verdi. 

“AKP için bir şölen gibi kutlaması gereken bir tarih. 18 yıl iktidarda kalmak, Cumhuriyet tarihinde hiçbir partiye nasip olmadı. En uzun dönem İnönü’nün oldu, 12 yıl, Menderes 10 yıl. Kimse bu kadar uzun bir zaman ülkenin yönetiminde etkili hakim olmadı. Ancak ne yazık ki görüntüde bir şeyler yapıldı. Türkiye’ye 18 yıl önce gelen bir insan hiç teferruata girmeden bu ülke ne kadar gelişmiş diyebilir. Ama hadiselerin biraz arka planını deşmeye başladığınız zaman, bizim 18 yıl önce nasıl bir ekonomimiz vardı, insanların geçim şartları nasıldı? Türkiye ithalatta, ihracatta dış borç zemininde hangi noktada bulunuyordu, bunlara bugün dikkat ettiğimizde bunların hiç açıcı bir noktada olmadığını görüyoruz. Yurt dışında Türkiye’nin bütün eksiklik ve noksanlığa rağmen farklı bir itibarı vardı. Bugün maalesef dış politikada da baya aşındığını görüyoruz. Bizim tarihsel ve kültürel bağlarımız olan ülkelerle de koptuk. Birkaç tane ülke kaldı. Çevremizde her yerde kan ve gözyaşı var. Libya, Bosna, Irak, Suriye, Arakan, Yemen… Bu problemleri çözecek adımları atamadık. Türkiye içinde de yaşanan birçok sıkıntı var. Şu anda adalet mefhumu neredeyse rafa kaldırılmış gibi gözüküyor. İktidarda bulunan partinin bir takım icraatlerini tenkit ettiniz zaman başka bir çehreyle karşı karşıya kalıyorsunuz. Eğitimde bir keşmekeş var, düne nazaran baktığınızda yüksek öğrenim kurumlarında okuyan öğrencilerin sayısı şu kadardı, üniversite adedi şu kadardı diyorsunuz. Ama bunların hiçbiri Türkiye’nin uluslararası sahada daha büyük adımlar attığı anlamına gelmiyor. Türkiye’de yaşayan insanların daha müreffeh yaşadığı anlamına da gelmiyor. İşsizlik almış başını gidiyor, resmi rakamlarda bile sayı 5-6 milyon derken, fiiliyatta herkes biliyor ki rakamlar 10 milyondan fazla. 6 milyon insan okuduğu için işsiz gözükmüyor. Bu ne demek? Rakamları yuvarlamaya çalışmaktır. Onun için bizim, ülkenin bugünkü şartlarının geçmişe nazaran daha iyi olduğunu söylememiz zor. AK Parti o yüzden davul zurnayla kutlayamıyor.”

Uğuroğlu’nun medyaya yapılan baskıyı nasıl değerlendiriyorunuz, sorusuna ise Karamollaoğlu’nun açıklamaları şöyle; 

“MEDYA FİKİRLERİNİ İFADE EDEMİYORSA DEMOKRASİDEN BAHSETMEK MÜMKÜN OLMAZ”

“Demokrasinin, insan haklarını, fikir ve düşünce özgürlüğünün temeli buraya gelip dayanıyor. Kapalı bir ortamda fikirlerimizi dile getirebiliriz, bunu hürriyet diye anlamak olmaz. Çünkü kendi kendimize konuşuyoruz. Bu fikirleri kamuoyu gündemine taşıyan medya. Eğer medya fikirlerini rahatlıkla ifade edemiyorsa burada kamil manada işleyen bir demokrasi olduğunu söylemek mümkün olmaz. Aslında bir ülkede huzurun da fikir ve inanç hürriyetinin de yaşandığının işareti de adaletin doğru olarak tecelli etmesidir. Adalet eğer baskı altında olmadan, sağlanamıyorsa, ki bugün sağlanamıyor. O zaman siz bu ülkede demokrasiden de doğru olarak bahsedemezsiniz. Medya, iktidarın yaptığı yanlışları düzgün bir şekilde kamuoyuna yansıtamıyor üstünde engel var ve tehdit var. Fikirlerini dolaylı olarak söylüyorlar. Erdoğan’ın aldığı hüküm bir şiir okumasıydı. Şu kanaat vardı; bir şiirden dolayı hapis yatan bir devlet yöneticisi, devlet başkanı mümkün değil bu hürriyetleri ortadan kaldıracak adımları atmaz diye düşünülüyordu ama ne yazık ki bugün biz böyle bir problemle karşı karşıyayız, Tayyip Bey’in oturup bunu düşünmesi lazım. Kendisine yapılan yanlışlığı şimdi başkalarına reva görmek hafife alınacak ve affedilecek bir şey değil.”

BÜLENT ARINÇ’IN AÇIKLAMALARI HAKKINDA: “BAKTIK Kİ İŞ ÖYLE DEĞİLMİŞ” 

"Ben Arınç’ın açıklamasını ilk başta Cumhurbaşkanı’nın haberi olarak yaptığı kanaatindeydim. Adalet Bakanı’da benzer açıklamalar yapmıştı. Arınç’ın açıklamasını da bunun bir devamı olarak gördüm ama arkasından baktık ki iş öyle değilmiş. Arınç’ın açıklamalarıyla ilgili bir hüküm verecek değilim. Benim de kanaatim, isim vermeden söylüyorum. Tutuklama bir tedbirdir, tutuklama hiçbir zaman ceza mahiyetine büründürülmemeli. Biz bunu 80’de yaşadık, 10 ay tutuklu bulunduk, sonra beraat ettik. Bizim 10 ayımızın karşılığını nasıl ödeyecekler? Hiç kimse, tutukluluğu bir ceza olarak çekmemeli. 2 tane şartı vardır. Bir kaçma tehlikesi iki delilleri yok etme tehlikesi. Tutuklu bulunmak bu iki husus içindir. İnsanlığa da adalete de sığmaz. Adalet mülkün temelidir. Devlet, adalet üzerine yaşar. Fertler de adalete güvendiği için yetkiyi elinde bulundurulanların kendisine zulmetmeyeceğini adalete dayanarak hakkını korur. Sen bu hakları elinden alırsan burada adalet var demek doğru olmaz.  Bu insanlar suçlu olabilir o zaman siz mahkemelerinizi hızlandıracaksınız ve cezaları vereceksiniz. Zamanı gelince beraat verip başka bir cezayı bahane edip yeniden tutuklama yoluna girmemelisiniz. Devlet bu görevi sağlar."

“HAKİMLERİN BÜYÜK BİR KISMI ENDİŞE İÇİNDE” 

“Ben verilebileceğini ümit ediyorum, verenler oldu ama hemen sürüldüler. Bu riski göze alan hakimler oluyor. Hakimlerin de büyük bir kısmı endişe ediyor ve karar vermiyor uzatıyor. Bu yüzden tutukluluk cezaya dönüşüyor. Eğer vatan hainliği varsa cezasını hemen verin.”

“ADALET OLMADAN DİNDARLIK OLMAZ”

“Burada, şunu bilmek lazım. Adalet aslında bir vicdan, anlayış meselesidir. Kanunlar her şeyi yazamayabilir. Uygulama da sıkıntı olabilir. Adaleti tesis edeceğiz dediğin zaman ben kanun çıkaracağım da mantığı yanlıştır. Bu düşünceyle inançla ilgili bir meseledir. Siz, masum insanları her ne sebeple olursa olsun, bizim fikirlerimizle hiç bağdaşmayacak aşırılıkta olsun, mahkum edemezsiniz. İslamın temelinde adalet duygusu yatar. Cenab-ı Allah, insana akıl vermiştir. Kuran-ı Kerim’de deniyor ki “dinde zorlama yoktur.” Yaratan, kendisine inanmayan, direnen insanı bile zorla Müslüman yapacaksınız demiyor. Sayın Cumhurbaşkanı dindar nesil yetiştirelim diyor, nasıl yetiştireceksiniz. Dindar dediğiniz önce adaleti anlayacak, adaleti anlamayan insan da eksiklik vardır. Adaletsiz, inanç olmaz, bu insanları zulme götürür. Sizin gibi düşünmeyen, sizin gibi inanmayan, sizin gibi yaşamayan kişilere hayat hakkı tanıyacaksınız. Batı bizden farklı olarak Hıristiyan ama Türkiye’de gençlere, iş adamlarına, düşünürlere soruyorsunuz büyük bir kısmı yurt dışına gitmek istiyor. En azından ben orada başım sıkışırsa adalet mekanizmasına sığınırım hakkımı alabilirim diye düşünüyor. Bu ne kadar üzüntü verici bir şey? Neden Türkiye’den bugüne kadar yüz milyarlarca dolar yurtdışına gitti. Takriben bu rakam 400-450 milyar dolar olduğu iddia ediliyor. İş adamları yurt dışına gitti. Kendilerini emniyette hissetmiyorlar. Yarın bir gün gelip malıma el koyulabilir diye düşünüyorlar. İktidar da şimdi nereden para bulacağım diye düşünüyor, elindekinin kaçırılmasına fırsat veriyorsun zemin hazırlıyorsun şimdi de dışardan para gelmesini bekliyorsun. İtibar gittiği zaman para da gider. Güven giderse niye kalsın ki burada. İktidar aslında Batı’ya mesaj veriyor. Bizim yerimiz Avrupa diyor arkasından adalet reformu yapacağız diyor. Reformlar önce zihniyette yapılır. Kanunlarla adalet tesis edilemez, zihniyet değişmeden adalet tesis edilemez. Kanunlar doğru olur, yanlış olur, yanlışsa değişir kanun ama zihniyet öyle hemen değişmez. Erdoğan’da adaleti kendisi temsil ediyor kanaati var, ben en doğru kararı veririm, ben bilirim… Bu yanlış.”

“ADİL BİR SEÇİM SİSTEMİ GELİŞTİRMEYİLİZ”

“Bu sistemin yanlış olduğunu Cumhurbaşkanı da gördü. Yalnız, kimse kendisine verilen bütün yetkilerin de elinden gitmesine kolay kolay razı olmaz. Hele de devletin tepesindeyseniz. Herkes hazır ola geçiyor. Bu sistemde denetleme var gibi gözüyor ama yok. Seçim denetlemedir deniyor, hayır seçim seçimdir. Seçimin adil şartlar altında yapılması gerekiyor. Bizim adil bir sistemi getirmemiz gerekiyor. Eskiden 3 bakan seçim öncesi istifa ederdi, Adalet, İçişleri, Ulaştırma… Şimdi buna iletişim dememiz gerekiyor. İçişleri ve Adalet ve İletişimden sorumlu bakanlar mutlaka değişmeli seçime giderken. “Hiçbir suretle efendim ben sandığa müdahale etmem” deniyor bunu ben bilemem. Çünkü seçim olan birçok yerde valilerde, emniyet müdürleri de AK Parti’nin il ilçe başkanı gibi davranabiliyor. Bizim adaylarımız üstünde baskı kurabiliyor. Tehdit ediliyor. O zaman sandığa müdahale de olur. Bizim sandık başında iki kardeşimiz vuruldu. Biz bu gerçekleri gördüğümüz zaman biz bunları kabul edemeyiz. Seçim sisteminin iktidarın etkisinden bütünüyle kurtulması lazım. Batıda seçim hilesi yapmak zor ama Doğu’ya gittiğiniz de hele de köy gibi yerlerde bunları yapmak mümkün olabiliyor. Burada ayrı bir mekanizma oluşturulmalı. Bağımsız bir Yüksek Seçim Kurulu burada devreye sokulmalı. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçmemiz lazım. 1977 seçimlerinde 3 milyon sahte oy kullanıldı mesela. Bunların önüne geçilmesi lazım, partiler aktif olacak. Esas olan seçim sisteminin mutlaka değiştirilmesi lazım.”

“BU SİSTEMİN DEĞİŞMESİ GEREKTİĞİNİ CUMHURBAŞKANI DA GÖRDÜ”

“Başkanlık sistemiyle kendisini Meclis’in üstünde tutan bir sistem oluşturuldu. Öyle kararnameler çıkartılıyor ki Meclis buna müdahale edemiyor. Mesela bir de torba yasalar var, bir yasanın içinde 50 ayrı kanunun maddeleri değişiyor. Milletvekilleri de şaşkına dönüyor. Bu sistemin mutlaka değişmesi gerekiyor. Bu sistemin değişmesi gerektiğini Cumhurbaşkanı da gördü, 50+1 sistemi milleti de kutuplaştırıyor. Bir oy fazla olan Cumhurbaşkanı oluyor. İnsanlar birbirini hasım, düşman görüyor. Karşı tarafa “hainsin” deniyor. Yüzde 49.9 olan hain 50.1 alan vatansever böyle bir mantık olmaz. Bu sistemin bu yönden de değişmesi lazım.”

BERAT ALBAYRAK’IN İSTİFASI

"Berat Albayrak zeki bir insan, ama zeki olmak ekonomiyi iyi idare eder demek değildir. Albayrak, Erdoğan’ın güvenini aldı. Dolar beni ilgilendirmez dedi, bu şaka mıydı, değil miydi ölçemedim. Bu noktalara gelince durum, Erdoğan ile arasında bir fikir ayrılığı da çıkmış olabilir. Neredeyse 30 saat iktidar yakını medya bir şey diyemedi. Burada bir problem var. Erdoğan hangi ekibi getirirse getirsin, ekonomiye adalete müdahale ettiği zaman bu iş düzelmez. Ekonomi belli prensiplerle yürütülür. Türkiye’nin problemleri belli, milli gelir azalıyor, üretmeye dayalı bir ekonomi modeli benimsenmedi. Görünüşe göre bir model belirlendi. Gökdelenler kalkınmışlığın göstergesi değil. Borçların ödenmesi gerekiyor, ödenemiyor. İnsanların milli gelirden aldığı pay da azalıyor. Bizim asgari ücret hep açlık sınırında kaldı, böyle bir şey olmaz. Asgari ücret alan sadece karnını doyuracak. Bu olmaz. İşsizlik artıyor, istihdam alanları oluşturulamıyor. Üretim olmayınca hazine de tam takır. Borçla borç kapatma yoluna gidiyorlar, bu felaket. Bu mantıkla ekonomi düzelmez. En kolay harekete geçirilecek sektör tarımdır. Biz çiftçinin elinden tutamıyoruz, çiftçi perişan, küçük esnaf, ekonominin bel kemiğidir. Esnaf desteklenmiyor, desteklenmesi gerekiyor. Bütün olarak çöküyoruz, ayakta duracak gücümüz kalmadı.”

“TÜRKİYE ELDEN GİDİYOR ENDİŞESİ TAŞIYORUM”

“Böyle bir şey nasıl olur aklımız ermiyor. Varlık fonu konusunda ciddi endişeliyim. En kıymetli varlıklar burada. Türkiye elden gidiyor endişesi taşıyorum. Düyûn-ı Umûmiye’den daha vahim olarak görüyorum. Bütün varlıklarınızı pazara arz ederseniz bize ne kalacak? Vergilerden alınmıyor, varlıklarımızı başkası alıyor. Vebali olan bir mantık bu, Türkiye’nin varlıkları başkasına satılmaz. Bor madenlerimiz var burada, Anayasa’ya konulmuş ama bu satılıyor. Çözüm üretilmiyor. Önce evimizi düzene koymamız lazım. Yolsuzluk ve israftan acilen vazgeçilmesi lazım. 1 kuruş bile israf edilmemesi lazım. Gerekli olmayan yatırımları yapmak bile israfın içine girer. Evde koltuk varken koltuk alınmaz. Borç içindeyken yapılmaz bunlar. Bilgiler şeffaf değil. Nereye ne paraya gidiyor belli değil.”

“ERDOĞAN SIKINTILI KESİMLERLE İLGİLENMEK ZORUNDA”

“Koronadan yaşanan problemleri tüm dünya yaşıyor, Ama herkes tedbir alıyor, işveren batarsa işsizlik artar. Çiftçiye sahip çıkılması lazım. Bu çok önemli. Girdileri azaltılmalı. Mal pazara çıktığında devlet destek olmalıdır. Hibe cinsinden para verilmesi lazım esnafa, bakın işsizlik artıyor. Çok büyük problem olacak. Bu şekilde toplumdan huzur sağlanamaz. Problemli o kadar kesim var ki. Erdoğan bu kesimlerle ilgilenmek zorunda.”

Kaynak: Yeniçağ Gazetesi