Üç fay zonunun kesiştiği şehir için uyarı '7 büyüklüğünde deprem olabilir’

Üç fay zonunun kesiştiği şehir için uyarı '7 büyüklüğünde deprem olabilir’

Topraklarının neredeyse tamamına yakınının fay zonları üzerinde olması Türkiye'yi Deprem açısından oldukça riskli ülkeler arasına sokuyor. AFAD Deprem Dairesi tarafından yapılan en son bilgilendirmede 10 yılda ülkemiz ve yakın çevresinde çözümlenen deprem sayısı 279 bin 357 olarak açıklandı. Sırf 2020’de 33 bin 824 yer sarsıntısı kaydedildi.

Bu rakam bir yıl önceki verilerle kıyaslandığında, deprem sayısında yüzde 44’lük bir artış olduğu ortaya çıkıyor. 2021 yılı için henüz genel bir veri açıklanmadı ama bu yıl da depremler gündemimizde yer aldı. Örneğin daha geçen ay 8 Kasım’da Konya Meram’da 5.1, 17 Kasım’da Düzce’de 5.0, 19 Kasım’da ise yerin 5.18 kilometre derinliğinde merkez üssü Erzurum Köprüköy olan 5.1 büyüklüğünde depremler yaşadık.

Geçmişte büyük depremlerin yaşandığı Bingöl, Doğu Anadolu, Kuzey Anadolu ve Varto Fay Zonları’nın kesiştiği yerde bulunuyor. Üç fayın ortasında kalmasından dolayı, deprem bilimi ve jeoloji açısından dünyanın en farklı alanlarından birisi olarak adlandırılıyor. Peki Bingöl ve çevresinde kaç büyüklüğünde bir deprem bekleniyor? Şehirde deprem için alınan tedbirler var mı?


Büyüklüğü 2 ila 3.5 arasında çok fazla hissedilmeyen depremler sıklıkla meydana gelse de son dönemde 4.5 ile 5 ve üstü depremlerin sayısında bir artış gözlemleniyor. Öte yandan ülkemizde daha büyük depremler beklediğimiz de bir gerçek…

Çünkü sınırlarımız içerisinde Bitlis-Zagros Kenet Kuşağı, Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu Fay Zonları ile Batı Anadolu Faylı Açılma Hatları bulunuyor. Bunların içinde en tehlikeli olanlarıysa İstanbul’da da büyük bir deprem beklentisine neden olan Kuzey Anadolu Fay Zonu ile Doğu Anadolu Fay Zonu…


DEPREM BİLİMİ AÇISINDAN BİNGÖL, DÜNYANIN EN DİKKAT ÇEKEN ALANLARINDAN BİRİ

Fakat tüm bunların dışında Bingöl ve çevresi, çok sayıda önemli fay zonu içermesi nedeniyle, deprem bilimi ve yapısal jeoloji açısından dünyanın en ilgi çekici alanlarından birisi. Örneğin Ege Bölgesi, Antik İyon Medeniyeti çalışan bir arkeolog için bilimsel açıdan ne kadar zengin bir bölge ise Bingöl ve çevresi de yapısal jeologlar için o kadar zengin bir bölge.

Çünkü Bingöl üç fay zonunun kesiştiği yerde bulunuyor. Bu da şehri deprem açısından oldukça önemli bir yere koyuyor. Zaten Bingöl ve çevresi geçmişte büyük depremlerin yaşandığı bir alan. Hatta geçen yıl 5.7 ve 5.6 büyüklüğünde depremle sarsılmıştı.

En son bu yıl Haziran ayında Kiğı ilçesinde 5,2, Temmuz’da ise yine Kiğı merkezli 4,3 büyüklüğünde depremler meydana geldi. Biraz daha geriye gidersek şehir 4 ile 6 büyüklüğünde çokça depremle sarsıldı.

Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğum Bingöl Üniversitesi Enerji, Çevre ve Doğal Afet Araştırmaları Merkezi Müdürü Dr. Kenan Akbayram, “Bingöl; Doğu Anadolu, Kuzey Anadolu ve Varto Fay Zonları’nın kesiştiği yerde bulunuyor. Bu durum deprem açısından şehri oldukça önemli hale getiriyor” dedi ve ekledi:

“Kuzey Anadolu Fay Zonu’nun bazı kesimlerinde uzun yıllardır depremler olmadı ama bu bölgelerde yerkabuğunun hareketli olması nedeniyle depremlerin olması gerekiyor. Bunlardan en önemlilerinden bir tanesi Yedisu Fayı veya Yedisu Fay Zonu adını verdiğimiz Bingöl ile Erzincan arasındaki yaklaşık 75 kilometrelik fay kuşağı… Bu fay kuşağında en son deprem 1784 yılında oldu. Kuzey Anadolu fayının deprem tekrarlanma aralığının 200- 250 yıl olduğu düşünüldüğünde burada kısa süre içinde deprem olması çok olası.”

Peki Bingöl ve çevresinde kaç büyüklüğünde bir deprem bekleniyor? Şehir buna ne kadar hazır? Alınan önlemler var mı? Hürriyet, bahsi geçen konularda Dr. Kenan Akbayram ile detaylıca konuştu...

Bingöl’ün Karlıova İlçesi’nde Kuzey Anadolu, Doğu Anadolu ve Varto Fay Zonları kesişiyor. Oldukça tehlikeli kesişim noktası burası… Bingöl’ün bu üç fay zonu ile olan ilişkisi tam olarak nedir?

Anadolu Levhası her yıl, 23-24 mm hızla batı yönüne doğru hareket ediyor, bu hareket çeşitli çalışmalarla ölçüldü. Bu hareketin büyük kısmının karşılandığı yerler ise Anadolu Levhası’nın kuzey ve güney sınırını oluşturan Doğu Anadolu ile Kuzey Anadolu fay zonları…

Yani bu fay zonları, Anadolu Levhası’nın depremsellik açısından aktif levha sınırları. Bunlar Bingöl’de kesişmekle kalmıyor, Anadolu Levhası’nın içinde de, levha hareket ettikçe birçok başka fay daha oluşuyor.

Bu faylardan bazıları da Bingöl’ün içerisinden bulunuyor. Bingöl’ün içerisinde aktif fay bulunmayan bir ilçe neredeyse yok. Süregelen araştırmalarımızda hemen her gün, Bingöl’de daha fazla potansiyel olarak aktif fayı haritalıyoruz. Ek olarak son yüzyılda Bingöl ve çevresinde yer alan çok çeşitli faylarda 5.3 ve daha büyük büyüklükte pek çok deprem gerçekleşti. Bunların dört tanesi Bingöl ve çevresinde ağır yıkımlara yol açmış olan 6.3’ten büyük depremler.

VARTO FAY ZONUNDA YIKICI DEPREMLER YAŞANDI! ‘YENİ DEPREM ÜRETME OLASILIĞI BULUNUYOR’

Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu fay zonlarına toplum olarak aşinayız. Büyük deprem üretme olasılıkları biliniyor. Peki Varto Fay Zonu tam olarak nereden geçiyor? Bu fayın riskleri neler?

Varto Fay Zonu, Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu fay zonları ile Bingöl’ün Karlıova ilçesinde birleşiyor. Bu zon, Karlıova’dan güneydoğu yönüne doğru Bitlis-Van Gölü istikametine devam eden birçok faydan oluşuyor. Muş Ovası da bu fay zonunun kolları tarafından açılmış bir ova. Kimi araştırmacılar Varto Fay Zonu’nu ayrı bir fay olarak değerlendirirken kimileri Kuzey Anadolu Fay Zonu’nun güneydoğu yönündeki devamı olarak yorumluyor.
 

Varto Zonu’nun üzerinde, 7 Mart 1966 tarihinde 5.6 büyüklüğünde bir deprem gerçekleşti ve bu depremde 14 vatandaşımız vefat etti. 75’i de yaralandı. 19 Ağustos 1966 tarihinde yine aynı fayda bu kez 6,9 büyüklüğünde deprem yaşandı.

2 bin 394 vatandaşımız vefat etti. 1500 kadarı da yaralandı. İkinci depremde Muş’un Varto ilçesindeki tüm yapılar yıkıldı. Oldukça dehşet verici bir deprem… Netice olarak bu fay zonundaki fayların aktif olduğu ve gelecekte de deprem üretebileceği konusunda bilimsel kamuoyunun bir şüphesi yok.

Peki Bingöl’de Kuzey Anadolu, Doğu Anadolu, Varto fay zonları dışında başka faylar da var mı?

Tabii… Bingöl il merkezinin kuzeyinde ‘Sancak Uzunpınar Fay Zonu’, ‘Nazımiye Karakoçan Bingöl Fay Zonu’, ‘Sudüğünü Fayı’, genel geçer aktif fay haritalarında yer almayan ‘Kiğı Yayladere Fay Zonu’ ve il merkezinin güneyinde ‘Yenisu Fayı’, ‘Yayla Fayı’ ile birlikte yine güncel aktif fay haritalarında yer almayan ‘Genç Fay Zonu’ bulunuyor.

Örneğin, 2003 yılında Sudüğünü Fayı’nda 6.4 büyüklüğünde bir deprem gerçekleşti. Bu deprem Bingöl’de 176 can aldı, 625 binanın yıkılmasına ya da ağır hasar almasına da neden oldu. Yakın zamanda bu fayda tekrar deprem olmasını beklemiyoruz. Aynı şekilde Bingöl Ovası’nın kuzeydoğusundaki Ilıca Fayı’nda da 1971 yılında çok yıkıcı bir deprem oldu.

Bu depremde de maalesef 878 kişi vefat etti ve 10 binden fazla konut hasar gördü. Burada da yakın zamanda deprem beklemiyoruz. Ilıca Fayı’nda bir daha deprem olabilmesi için muhtemelen 150 yıldan fazla zaman geçmesi gerekecek. Ancak Ilıca ve Sudüğünü fayları dışında tüm diğer faylarda deprem gerçekleşebilir. Zamanını net olarak ortaya koyamazsak da yarın bu faylardan birinde önemli bir deprem olsa hiç şaşırmam.

7,2 BÜYÜKLÜĞÜNE KADAR DEPREM OLASILIĞI BULUNUYOR

Kaç büyüklüğünde bir deprem olabilir?

Çok kesin bir şeyler söylemek zor ama öngörüler de bulunmak mümkün. Örneğin, 1939 Erzincan yıkıcı depreminde kırılan fay ile Karlıova arasındaki 165 kilometrelik bölgede, son yüzyılda yalnızca bir adet önemli deprem oldu. Bu depremin hangi fayda gerçekleştiği benim için hala bir muamma. Yerbilim camiasının Yedisu Sismik Boşluğu (Sismik boşluk için şu güne kadar deprem olması gereken ama henüz olmamış alan da diyebiliriz) adını verdiği bu alanda çok sayıda fay var.

Bu faylardan bir tanesi ‘Yedisu Fayı’. Bu fayın yaklaşık uzunluğu 75 kilometre. Yedisu Fayı’nda en son yıkıcı depremin 1784 yılında gerçekleştiği kesine yakın bir bilgi. Yapılan hesaplar, 75 kilometrelik bu fayın tek bir depremde tamamen kırılması halinde 7.2 büyüklüğe kadar deprem üretebileceğini öneriyor.

7 büyüklüğünde bir deprem yaşandığını varsayarsak en riskli yerleşim yerleri nereleri olur?

Bu konu depremin hangi fay üzerinde yaşandığı, fayın ne yönde atım yaptığı, hasar gören bölgenin ana kaya derinliği ve ana kayanın üç boyutlu geometrik şekli, içerisinde başka kırık ya da fay bulunup bulunmadığı gibi birçok parametreye bağlı olarak değişir. İncelenen bölgenin nüfusu, yapı tipi, yapı kalitesi gibi konular da dikkate alınmalı.


Bu nedenle bütün bu hususlar tespit edilmeden, çok disiplinli sistematik bilimsel çalışmalar yapılmadan, ilçe ve bölge göstermek hem spekülatif hem de yanlış olur. Ancak unutulmamalıdır ki, AFAD 1900 yılından bu yana gerçekleşen depremlerde ülkemizde 93 bine yakın insanımızın vefat ettiğini, 555 binden fazla yapının yıkıldığını belirtiyor. Bu nedenle birçok yerleşim alanının risk altında olabileceğini kabul ederek yerleşim alanlarımızın seçimi konusundaki tercihlerimizi ülke olarak bilimsel çalışmalarla gözden geçirmemiz gerekiyor.

‘FAYLARIN DEPREM ÜRETME SIKLIKLARINI VE ŞEHİR MERKEZİNİN ZEMİNİNİN DEPREM PERFORMANSINI TESPİT EDECEĞİMİZ PROJELERE BAŞLADIK’

Peki şehir ve çevresi buna ne kadar hazır? Alınan önlemler var mı?

Deprem hazırlıkları aslında çok aşamalı bir süreç. Deprem öncesi, deprem esnası ve sonrasında yapılacak çalışmalar olarak basitçe üçe ayrılabilir. İnsanlarımızın deprem esnasındaki davranışlarına yönelik eğitim çalışmalarıyla, deprem sonrasındaki müdahaleler konusunda ülke olarak deneyim sahibi olduğumuzu düşünüyorum. Bu deneyim bu yıl, ülkemiz genelinde yapılan İl Afet Risk Azaltma Planı’na yönelik çalışmalarla daha da arttı.

Bu çalışmalar Bingöl’de, Bingöl Valiliği İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü tarafından başarıyla yürütülüyor. Okullarda, tüm özel ve kamu kurumlarında halkımıza deprem esnası ve sonrasında nasıl davranılacağı konusunda eğitimler veriliyor. Ancak depremlerle oluşacak hasarların azaltılmasına yönelik bilimsel çalışmalar da yapılmalı.

Ama maalesef bu çalışmalarda biraz yavaş kaldığımızı düşünüyorum. Bu konuda da ülkemiz planlar ve çalışmalar yaptı. Örneğin, 2012 ile 2023 yılları arasını kapsayan bir Ulusal Deprem Stratejisi Eylem Planı (UDSEP 2023) hazırlandı. Bu plan doğrultusunda konuyla ilgili 13 resmi kuruluşumuz yapılacak çalışmaları planladılar.

İçerik olarak çok kapsamlı ve kıymetli olan bu planın ülkemizin geneline hızla uygulanması hedeflense de uygulamada bazı eksiklikler yaşanabiliyor. 

Bu eksiklikler nedeniyle önce Bingöl Valiliği ve Bingöl Belediyesi’ne 2019 yılında deprem zararlarının azaltılması amaçlı çalışmalar konusunda sunumlar yaptık. Yerel kaynaklarla önce Bingöl Merkez ilçesi sonra da diğer ilçelerinde sismik tehlikelerin ve risklerin belirlenmesi amacıyla çalışmalar yapabileceğimizi düşündük.


Kaynak arayışımız devam etti ve bu sene biri AFAD tarafından diğeri de TÜBİTAK tarafından desteklenmeye hak kazanan toplam bütçesi 900 bin TL’ye yaklaşan iki projemize destek almayı başardık. AFAD tarafından desteklenen proje ile, Bingöl ve yakın civarındaki fayların deprem üretme sıklıklarını tespit edeceğiz.

Proje çalışmaları 2021 yazında başladı ve projede AFAD, Sakarya Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi’nden de çok değerli uzmanlar yer alıyor. TÜBİTAK tarafından desteklenen proje ile yukarıda bahsettiğim aktif fayları ayrıntılı olarak haritalayacak, Bingöl Merkez İlçesi’nin üzerinde yerleştiği zeminin depremler esnasındaki davranışını jeofizik yöntemlerle tespit edeceğiz. Bu proje önümüzdeki yaz başlayacak ve projede Merkezimiz ile birlikte MTA, Atatürk Üniversitesi ve Munzur Üniversitesi’nden çok değerli uzmanlar yer alacak.

ŞEHRİN ÇEVRESİNDE VOLKANLAR DA BULUNUYOR

Bingöl çevresindeki Kargapazarı, Dumlu ve Bingöl dağları, volkanik yapılı dağlar. Oluşacak büyük deprem bölgede volkanik bir hareketliliğe de neden olabilir mi?

Bingöl’de Doğu Anadolu ve Kuzey Anadolu Fay Zonları gibi aktif levha sınırlarının kesişmesi ve Doğu Anadolu’nun olması gerekenden daha ince bir yerkabuğuna sahip olması, şehirde aktif volkanların oluşmasına neden olmuş. Bunlardan en önemlisi Bingöl Volkanı. Bu volkan, Kuzey Anadolu Fay Zonu tarafından parçalanmış ve ötelenmiş devasa bir volkan!

Jeolojik olarak bir volkanın aktif olması şu anda içerisinden lavların çıkması anlamına gelmiyor. Biz yer bilimciler son 10 bin yıl içinde püskürdüğü bilinen volkanlara aktif volkan deriz. Van Gölü kuzeyindeki Süphan MÖ 8050 yılında, Tatvan’daki Nemrut 1441 ve 1443 yılları arasında, Ağrı Dağı 1840 yılında, Tendürek ise 1855 yılında püskürmüş.

Bingöl Volkanı ve Bingöl içerisindeki diğer volkanların ise net bir biçimde günümüzden 6 milyon yıl öncesi ile 500 bin yıl öncesi arasındaki dönemlerde zaman zaman püskürdüklerini biliyoruz. Ancak volkan bilimi açısından bu bölgedeki çalışmalar hala oldukça kısıtlı ve en son volkanik aktivitelerin yaşlarının tespitine dair bilimsel projeler geliştirmek gerekiyor.

Bingöl ve civarının aktif levha sınırları ile çevrili olması, aktif volkanizmanın da dünyada genelde levha sınırlarına denk düşüyor olması jeolojik olarak volkanizma ve faylanmanın Bingöl’de de ilişkili olduğu düşüncesini doğrular. Ancak depremlerin volkanizmayı tetikleyip tetiklemediği sorusu açıkcası cevaplanması zor bir soru. Sadece volkanlar patlamadan önce depremlerin olduğunu, bu depremlerin sismolojik olarak, fay zonlarına bağlı depremlerden bazı başka davranışlar sergilediğini söylemekle yetinebilirim.