Sığınmacıların siyasi maliyetini AKP artık taşıyamıyor!

Sığınmacıların siyasi maliyetini AKP artık taşıyamıyor!

Ekonomik ve siyasal sorunlarla çalkantıda olan Türkiye’nin, bir diğer önemli ve çözüm bekleyen meselesi ise düzensiz göç. İktidarın bu konuda da yanlış politikalar üretmesi, mültecilerin ve yerleşik vatandaşların yaşamını olumsuz yönde etkilemeye devam ediyor.

SIĞINMACILARIN SİYASİ MALİYETİNİ AKP ARTIK TAŞIYAMIYOR!

Suriye iç savaşıyla birlikte Suriyeli sığınmacıların göç adresi olan Türkiye’de, Afgan ve Pakistanlı sığınmacılarında gelmesiyle, mülteci popülasyonununda büyük artış yaşandı.

Muhalefetin de bu konuda söz söylemesiyle, ülkede çözüme kavuşmayı bekleyen Göçmen sorunu, gündemdeki yerini koruyor.

Diken’den Tuğba Özer, Ankara Üniversitesi’nden Doç. Dr. Cenk Saraçoğlu’yla sığınmacı sorunu hakkında bir konuşma gerçekleştirdi.

Yapılan konuşma şöyle:

Cenk Saraçoğlu, şahsına yöneltilen, ‘Bir göç politikası yoksa kararlar neye göre alınıyor?’ sorusuna şu ifadeleri kullanarak yanıt verdi:

“Siyasal iktidar, meselenin değişen dinamiklerine ve ihtiyaca göre bu araçları kullanıp müdahalelerde bulunuyor. Bu müdahalelerin karara bağlandığı ve koordine edildiği Göç İdaresi Başkanlığı var. Göçmen gruplarını belirli kıstaslara göre belirli kategorilere yerleştirip onların Türkiye’deki var olma koşullarını çerçeveleyen kanunlar, düzenlemeler, yönetmelikler var. Hem içeriye hem de uluslararası alana yönelik olarak kullanılan söylemler var. Göçmenlerin ve özellikle de sayısı 4 milyona yakın Suriyelilerin şehir hayatındaki yaşamlarını şekillendiren resmi ya da gayrı-resmi olarak işleyen mekanizmalar var. Fakat bunların yekunu bahsettiğimiz anlamıyla uzun vadeli bir politikaya, bir paradigmaya değil durumu değişen koşullara göre idare edilebilir kılmaya yönelik çabalara denk düşüyor. Toplam 3,8 milyon kayıtlı Suriyeli nüfusunun neredeyse yarısı 18 yaşın altında; yani toplumsallaşmasının ilk evrelerini burada yaşamış çocuklar. Bu çocuklar ve aileleri bundan beş sene sonra kendilerini neyin içerisinde bulacağını, burada yaşamaya devam edemeyeceğini bilmiyor. Keza bir Türkiyeli yurttaş da yanıbaşındaki Suriyeli ile yaşamaya devam edip etmeyeceğini bilmiyor. 10 senedir hala bu en temel soruların bile yanıtsız kaldığı bir durumda bir politikadan zaten bahsedemeyiz. Yani siyasal iktidarın elinde bir politikadan ziyade sürekli değişen idare mekanizmaları ve araçları var.”

Kendisine yöneltilen, ‘Bir yandan da sığınmacıların AB ile ilişkilerde pazarlık unsuru ve ucuz iş gücü olarak kullanıldığı gerçeğiyle karşı karşıyayız. Geri dönüş söylemi bu faydalardan feragat etmek anlamına gelmez mi?’ sorusunu cevaplayan Saraçoğlu şunları söyledi:

“Pek çok kimsenin ‘külfet’ olarak gördüğü Suriyeliler özellikle de kırılgan, küçük ve orta ölçekli emek-yoğun sektörlerde sermaye sahiplerinin güvencesiz emek ihtiyacını karşıladı. Bazı sektörlerde sermaye sahipleri Türkiye’deki yerli işçilere dayatamayacağı derecede zorlu çalışma koşullarını emek süreçlerine dahil edebildi; bu koşulları yaygınlaştırarak belirli sektörlerde Türkiyeli emekçilerin de taleplerini baskılayabildi. Ayrıca dediğiniz gibi bir de göçmen ve mültecilerin uluslararası politikada bir ‘ayar’ mekanizması olarak araçsallaştırılması mevzuu var. Fakat bugün toplumda giderek artan ve kontrol dışına çıkma emareleri gösteren bir yaygın göçmen/mülteci karşıtlığı söz konusu. Ve bunun AKP iktidarı için olası siyasi maliyeti mültecilerin sağladığı ekonomik ve ‘diplomatik’ faydayı aşacak boyutlara erişmiş görünüyor. Giderek sıklaşan şiddet vakaları ve Altındağ’daki gibi pogrom girişimleri, toplumun her kesimine yayılmış keskin bir ‘Geri yollayın’ baskısı siyasi iktidarı sıkıştırıyor. Üstelik, bu halet-i ruhiye, Zafer Partisi gibi siyasal sözcülerine de kavuşmuş durumda. Bunların tümü AKP’nin Suriyeli mültecileri idare etmenin siyasi maliyetini artık taşıyamayacağına işaret ediyor. Bunun da ötesinde böylesine kör bir düşmanlık ve kitlesel şiddet eğilimi her an kabarmaya namzet, herhangi bir güç öbeğinin provokasyonlarına açık, yönetmesi zor bir havanın varlığına işaret ediyor; bunun devletin güvenlik aygıtları tarafından da ciddi bir risk olarak okunduğunu düşünüyorum.”

İlgili Haberler