Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Doğan Satmış

Doğan Satmış

Yazar

Woody Allen Karaköy’de caz yapar mı?

Dünyaca ünlü sinemacı Woody Allen malum, özel hayatında kendisine yönelik taciz ve sapıklık iddiaları olsa da bir oyuncu ve yönetmen olarak Hollywood dâhileri arasında yer alıyor.

Pek çok filmin yanı sıra, New York, Paris, Roma, Londra gibi büyük kentler üzerinde çektiği filmleriyle de çok ünlü ve bu filmler sayesinde turistlerin de buralara akın etmesini sağlıyor. Ancak ne yazık ki, İstanbul üzerine bir film çekmedi. (Gerçi İstanbul, Woody Allen film çekmese de dünyanın en çok ziyaret edilen şehirleri içinde ilk ona hep giriyor ama yine de en azından fiyat açısından bu kentlerin bir kaç gömlek altında kalıyor…)

Woody Allen, New York’ta Carlyle adlı bir otelin kafesinde pazartesi geceleri bir caz orkestrasıyla sahneye çıkıyor ve klarnet çalıyordu. Şimdilerde 86 yaşında olan Allen, daha geçen yıla kadar bu oteldeki caz programlarını aksatmıyordu. (Yıllar önce New York’ta bir keresinde, onu dinlemek için adı geçen kafeye ben de gittim ama meğer o gün kendisi yokmuş, bu yüzden izleyemedim.)

Bunları yazmamın nedeni, İstanbul’da geçen akşam izlediğim bir caz konseri.

Karaköy’de ‘The Bank Otel’ adıyla lüks bir otel açıldı. Otel, Karaköy Bankalar Caddesi’nde, yan yana iki binanın birleştirilmesiyle oluşturuldu. Yılmaz Ulusoy Holding, biri 1889 yılında inşa edilen eski Sümerbank Binası’nı, diğeri de yine 1867 yılında inşa edilen bir iş hanını alarak birleştirip, son derece lüks bir otel yaptı. Otelin en tepesinde de, tarihi yarımada manzaralı bir restoranın inşaatı harıl harıl sürüyor.

Biz Türkiye’de, eski binaları alıp böyle restore ederek, tarihi dokusunu kullanmaya pek alışık değiliz, kepçeyi vurup, Laz müteahhite verip, kat çıkarmayı seviyoruz ama, Yılmaz Ulusoy, bir Karadenizli olmasına rağmen, gelenek dışına çıkmış, iki binayı olağanüstü bir yenileme ile son derece lüks, 62 odalı bir otele dönüştürmüş. Sadece bununla da yetinmemiş, otelin lobisinde bir de mükemmel bir caz barı oluşturmuş. Salonun her köşesi de bir sanat eseri ile dolu, ünlü ressam Muzaffer Akyol’un, tarihi kapılar üzerine yaptığı resimler en çok dikkat çekenlerden… Bir köşede de Atatürk Kültür Merkezi kapalıyken, İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası 13 yıl mekânsız kaldığı için, kamyonlarda her hafta bir yerden bir yere taşınan ve neyse ki yeni AKM açılınca, sürekli bir yere kavuşan kuyruklu piyanonun bir benzeri var.

İşte Bank Otel’in böyle bir atmosferde oluşturulan barında Türkiye’nin en iyi caz sanatçılarından Melis Sökmen sahneye çıktı. Benim de izlediğim konser çok başarılıydı. Melis Sökmen Amerika’da olsa, kendisine dünyaca ün kazandıracak üstün yetenekleri ile, çoğu turist müşterilerine ve bize üç saat süren muhteşem bir caz konseri verdi. Orkestrasındaki klarnet sanatçısı genç yetenek Öykü Karadağ, kendisi gibi klarnet çalan Woody Allen’dan hiç aşağı kalmadı, bir iki şarkıyla sahneye destek veren solist Selen Beytekin ise, özgün tarzını oluştursa, belki de uluslararası ün yapacak yetenekteydi.

Melis Sökmen’i ve arkadaşlarını izlerken, Woody Allen’in Amerika’da, kafesinde sahneye çıktığı Carlyle Otel aklıma geldi; toz içinde, 1960’lardan kalmış demode mobilyalarla dolu, lekeli halılarla kaplı köhne bir salondu orası. Bank Otel’deki ‘müze salon’, onun yanında saray gibi duruyordu eminim.

Ancak fiyatlarını karşılaştırınca, insan bazı şeyleri daha iyi anlıyor.

Türkiye’de saray gibi bir yer de yapsanız, New York’un köhne otelleri fiyatına satamıyorsunuz. İnternette şöyle bir baktım, Woody Allen’ın çıktığı caz konserlerinin bilet fiyatlarını 165-215 dolar arasında satıyorlar ki, bu bizim, bugünlerde gerilemiş döviz kurlarıyla bile iki bin lirayı aşıyor.

Londra’da, içinde bir bavulu açacak kadar yer olmayan otel odalarını, 200 Pounda, yani en az 2500 liraya satıyorlar, biraz lüks ararsanız, bir gece için 500-700 pound, yani 8-10 bin lira ödemeniz gerekiyor, Paris’te de öyle… Ama İstanbul’da otel odalarını veya caz konserlerini bu fiyatlara satmak hayal. Hele bir de dövizdeki oynaklığı görünce, bizim son derece lüks otellerimiz, maalesef onların çerez parasına gidiyor.

Ne yapıp edip, İstanbul’u Londra, Paris, New York, Roma ayarına çıkarmamız gerekiyor.

Bu İstanbul’da yaşayanların tarihe karşı bir borcu…

Geçmişiyle, tarihi yapılarıyla, farklı kültürler barındırmış sokaklarıyla, imparatorluklar görmüş yapılarıyla, kırk milletten insanıyla, her din için kutsal sayılan anıt tapınaklarıyla, saydığımız şehirlerden çok daha esaslı geçmişe sahip İstanbul çok daha iyi bir düzeyi hak ediyor.

Umarım öngörülmez politik kararlar yüzünden İstanbul’un otellerinin fiyatları daha da ucuzlamaz ve bu kadim şehir, sadece Ortadoğu’nun değil, batılıların da tatil arzuladığı eski havasına kavuşur.

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları