Abdurrahman Dilipak'ın "Yer misin, yemez misin!" başlıklı yazısından ilgili kısımlar şöyle:
"SİYASET VE MAFYA BİRBİRİNE GİRDİYSE..."
Bazıları arsızdır, bazıları yer ama yemez gözükür, bazıları “laf ile aleme binlerce öğüt verirken, işin aslında bakarsanız, bin teseyyüb gizlidir hanelerinde”. Kendi dostları ile baş başa kaldıklarında, namuslu insanlarla dalga geçerler. “Bal tutan parmağını yalar” derler. Bu viral tipler, tanınan kişilere de bulaştırırlar hastalıklarını. Kimi uygun bir “hoca” bulursa fetvasını da alır, “hayır-hasenat”(!) işlerine de soyunurlar. Bu anlamda “kaz gelecek yerden tavuk esirgemezler”.
Kimileri vardır, ufaklıklardan, gelecek vaad edenlere kol kanat gerer, himayesine alır, laf dinlemeyenlere alemi ibret bir ders verir. Böylece namus gösterisi yapmış olur. İtalyan mafyası bu konuda “iyi(!)dir.
Her mafyanın kendine göre bir raconu vardır. Soğuk savaş dönemlerinde bu tür yapılar derin yapıların tetikçiliği, operasyonel anlamda taşeronluğunu da yapmaya başladılar. Siyasilerin mafyası olduğu gibi mafyanın da elinin altında siyasiler, media, sivil toplum yapıları oluşmaya başladı.
Zaten bunlar aynı sofrada yiyip içmeye başlayınca hepsi birbirine benzedi. Hepsi “Alem buysa kıral benim” havasına girdiler.
Siyaset/bürokrasi mafya ile kol kola girmişse ilk kaybeden adalet olur. Adalet yoksa barış da olmaz. Bir bakarsınız “adam” zannettikleriniz, zannettiğiniz gibi biri değil. “Kahtı rical” dönemi başlar. Ardından “İhkak-ı Hak” dönemi. Ve sonra! Sonrasını ne siz sorun, ne ben söyleyeyim.
"BUNLARLA ŞAKA OLMAZ"
“Yemez, yapmaz” tipinden kimseye hayır gelmez. Aslında bu grubtakilerin bazıları kendi yemez ama çevresindekiler yer, bunlar onlara da ses çıkarmazlar. Bir şey yapacak olsa bu tür işler olacağını bildikleri için mecbur olmadıkça bir şey yapmazlar. Yaparken de işler uzar, o iş herkesi canından bezdirir. En şerlileri “yer, yapmaz”. Zaten “yer, yapar” grubu bir süre sonra o da yapar gibi görünür yapmaz, yapmadan yer kategorisine terfi eder. Eğer şeffaflık yoksa, denetim yoksa bu işlerin varacağı yer orasıdır. “Güvenmek güzeldir, ama kontrol etmek daha da güzeldir.”
Aslında para, cinsellik ve silah konusunda kimse kimseye, kimse kendi nefsine bile güvenmesin. Bunlarla şaka olmaz. Cüzdandan çıkmış para, elbisesinden soyunmuş karşı cins ve kınından çıkmış silah tehlikelidir. Bunlar meşruiyet temelli işler değilse cehennem biletine dönüşür. Onun için kamu binalarının içi dışarıdan görünür olsun istenir gelenekte, zaruret yoksa kapı açık olmalıdır. Öyle kapalı kapılar arkasında fısıldaşarak kamu malı üzerinde kişisel hesaplar yapanların vay haline!
"BU TİLKİLERİN KUYRUKLARI BİRBİRİNE BAĞLI"
Bir ara bir “siyasi etik yasası” diye bir yasa çıkarma konusu gündeme gelmiş. Sonunda ne olmuş biliyor musunuz? “Bu ölçüler gelirse siyasette adam kalmaz” denilerek reddedilmiş. Aslında bu konu herkesin bildiği bir sır. Artık bu işi yapanlar da işi öğrendiler. Onlar da sağ-sol fark etmiyor, bu tilkilerin kuyrukları bakıyorsunuz bir yerde birbirlerine bağlı. Bu piyasa çok farklı, parayı veren düdüğü çalıyor. Siyaset ve kara para, kirli para bir araya gelmişse, orada alkolden uyuşturucuya, fuhuştan kumara kadar her yol vardır. Herkes kendi mahallesinin horozu gibi gözükür ama bir araya geldiklerinde o dindarlık, ideolojik kimlik, vatan-millet-sakarya, hepsi birer maskeden ibarettir.
Cizreli Mickey İsrail'de Meclis Başkanlığı'na seçildi