Yılmaz Özdil, 10 Kasım'da Mustafa Kemal Atatürk'ün en sevmediği davranış biçimini yazdı

Yılmaz Özdil, 10 Kasım'da Mustafa Kemal Atatürk'ün en sevmediği davranış biçimini yazdı

Sözcü gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün 10 Kasım 1938 yılında vefat edişinin 82. yıl dönümünde kaleme aldığı yazıda Atatürk'ün yakın çevresini siyasetten nasıl uzak tuttuğunu anlattı. Yılmaz Özdil, "Yakın çevresinin kendi forsunu kullanarak menfaat sağlamaya çalışması, en sevmediği davranış biçimiydi" ifadelerini kullandı.

Sözcü gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün 10 Kasım 1938 yılında vefat edişinin 82. yıl dönümünde "Sü'lale devri" başlıklı bir yazı kaleme aldı. 

Yılmaz Özdil yazısında, "Yakın çevresinin kendi forsunu kullanarak menfaat sağlamaya çalışması, en sevmediği davranış biçimiydi" ifadelerini kullandı.

Yılmaz Özdil'in Sözcü'de yer alan yazısının bir bölümü şöyle:

Kızkardeşi duldu.

İkinci evliliğini 1935 yılında bir işadamıyla yaptı.

Damadın İstanbul'da fabrikası vardı, evlenir evlenmez müteahhitliğe başladı, dikkat çekici hızla zenginleşiyordu, aynı zamanda milletvekiliydi, İş Bankası yönetimine sızmaya çalışıyordu.

Cumhurbaşkanı'nın kulağına tatsız laflar geliyordu.

Yakın çevresinin kendi forsunu kullanarak menfaat sağlamaya çalışması, en sevmediği davranış biçimiydi.

Babasız büyüdükleri için kızkardeşini ömrü boyunca kanatları altında tutmuştu, en zor şartlarda bile maddi/manevi yanında olmuştu, daima korumuş kollamıştı ama, millete karşı hissettiği sorumluluk duygusu, ailesinin bile önündeydi.

Bir akşam sofradayken maliye bakanını hemen yanındaki sandalyeye oturttu, sohbet sırasında bir ara kulağına eğildi, “ne yapıp yap, bizim enişteye iltimas geçilmesine mani ol, benim namıma iş yaptığı zannedilir, kendisinin öyle niyeti olmasa bile öyle zannedilir” dedi.

Lisanı münasiple “defterini dür” demişti!

Çok geçmeden fabrika kapandı.

Eniştenin iflas ettiği duyuldu.

Bir daha asla Çankaya Köşkü'nün kapısından bile giremedi.

Milletvekilliği sona erdi.

Harç bitti yapı paydos, boşandılar.

Kardeşine bile torpil yapmazdı.

Kızkardeşini milletvekili yapabilirdi mesela, yapmadı.

Baba tarafından akrabaları vardı.

Amcasının çocukları İstanbul'da yaşıyordu.

Kuzenlerini çok severdi, onca işinin arasında asla ihmal etmez, hepsiyle yakından ilgilenirdi, herhangi bir ihtiyaçları olursa, kızkardeşi üzerinden haberdar olurdu, kendi cebinden yardımcı olurdu, nişanlarını yaptırdı, düğünlerini yaptırdı.

Hiçbirini milletvekili yapmadı!

Akrabaları da O'na yaraşır bir hayat sürdüler, ne devletten koltuk istediler, ne menfaat talep ettiler, ne de şöhret olmaya çalıştılar.

Son derece mütevazı, sıradan yurttaşlar olarak yaşadılar.

Dördüncü/beşinci kuşaklar da, bugün aynı böyle devam ediyorlar.

Manevi çocuklarını milletvekili yapmadı.

Hatta “siyasete girmeyeceksiniz” diye vasiyeti vardı.

Rahmetli olduktan sonra, tüm partilerden manevi çocuklarına teklif üstüne teklif götürüldü, CHP dahil, her defasında “hayır” cevabı aldılar.

Siyasete asla girmediler.

Manevi kızı evlendi, damat mühendisti, İzmit kağıt fabrikasında çalışıyordu.

Bir gün, kızının da bulunduğu ortamda, fabrikanın müdürüyle karşılaştılar, gayet açık şekilde tembih etti, “bunlar benim evlatlarımdır, lakin iş neyi icab ediyorsa, her zaman öyle davranınız, sakın benim evlatlarımdır diye düşünmeyiniz” dedi.

Ayrıcalık tanınmasına izin vermedi.

Her mühendis nasıl çalışıyorsa, damat da öyle çalıştı.

Bir akşamüstü, Çankaya Köşkü'nün penceresinden bakarken, manevi kızının otomobile binip gittiğini gördü. Yaverini çağırdı. “Derhal peşinden gidip buraya getirin” dedi. Getirdiler. Karşısına aldı… “Sen benim kızımsın ama, bu arabalar babanızın malı değildir, millete aittir, her aklına esen buradan araba alıp gidemez” diye azarladı.

Makamı mevkiyi boşver, millete ait otomobili bile çocuklarına vermedi.