Zafer Arapkirli yazdı: Gündoğdu'dan Dolmabahçe'ye bahar şarkıları

Zafer Arapkirli yazdı: Gündoğdu'dan Dolmabahçe'ye bahar şarkıları

Derbi günlerinde adettir.

Maçtan saatler önce havaya girilir.

Taraftar olmanız ya da olmamanız farketmez.

Maçı sadece izleyip yazı yazacak olsanız dahi, bir şekilde “mental hazırlık” iyidir. Maçın içine, “öncesinde” girip yaşamak önemlidir.

Ama bugünün özelinde, gözlerimiz kulaklarımız ve beyinlerimiz memleketin başka bir deniz kıyısında, Dolmabahçe sahili yerine Gündoğdu Meydanı’ndaydı.

Öğle saatlerinden itibaren yerin göğün “Karakartal” ya da “Cim Bom Bom” sesleriyle değil, “Sana Söz Yine Baharlar Gelecek...” ezgisi ile inlediği İzmir’e odaklandık.

“Üç Büyükler”in (iyi kötü üçünün de sürdürdüğü) şampiyonluk heyecanı yerine, “Altılı Masa”nın ve onlara eklemlenen 2 Büyükşehir Belediye Başkanı’nın kürsüye çıktığı ve artık son haftalarda giderek “Atan Galip” maçına dönüşmeye yüz tutan “iktidar yarışına” diktik gözlerimizi.

8 liderin sahne aldığı görkemli İzmir Mitingi’nin finali, bilinçli ya da bilinçsiz, “Dolmabahçe’deki Derbi”nin başlama vuruşunun hemen öncesine denk getirilmişti.

İlk düdükle birlikte, bir “mental switch” yaşadık hızla.

Burada da, kazanan tarafın bir tür “Baharlar Gelecek” şarkısına odaklanması muhtemel bir derbiydi bu.

Galatasaray kazandığı takdirde, şampiyonlukta önemli bir engeli aşmış olacak, ev sahibi Beşiktaş da kazanırsa Şampiyonluk potasında en önemli rakibi karşısında (o ünlü tabirle) “6 puanı” cebine koymuş olacaktı.

Her iki takımın da çok kontrollü başladığı maçın ilk ciddi “gol pozisyonu” Galatasaray’dan geldi. O ana kadar, zaten son haftalarda çok uyumlu görünen Colley – Saiss ikilisinin başarılı oefansının bir anlık “uyuması”, GS atak yönüne göre sağ kanattan gelen ortaya İcardi’nin vuruşuna teslim olduğunda, kronometre dakika 20’yi gösteriyordu.

Böyle maçlarda bu “anlık uyumalar” tayin edici oluyor. Uyuduğun anda vururlar adamı.

Beşiktaş ise 23’te, Saiss’in kafası ile neredeyse hızlı cevap verecekti. Ama olmadı.

Cenk’in, 30’ncu dakikada sağ kanattan Redmond’ın adeta “Al vur da, dengeyi sağlayalım” diyerek yaptığı asistte topu müsait olmasına rağmen üstten kafayla dışarı atması, golü geciktirdi.

Ama bu dakilarda ne yaptığını daha iyi bilen ve maç başından itibaren Gedson, Salih ve Redmond üçlüsünün (sakat olmasa, iyi gününde bir Ghezzal ilaç gibi olurdu) iyi gününde olması nedeniyle taraftarın güven veren Beşiktaş daha akıllı saldırmaya başladı.

Nitekim, 35’te, kornerden gelen topta, Galatasaray defansının Cenk ve Colley’e odaklanması sonucu bomboş kalan Saiss, düzgün bir kafa ile skoru eşitledi: 1-1

Galatasaray ilk yarıda Kerem ve (gol haricinde) İcardi’yi etkili toplarla fazla buluşturamaması, Nelson ve Torreira’nın gereksiz ve gerginleştirici sertlikleri yüzünden, soyunma odasına düşünceli, Beşiktaş ise ilk yarının son 15 dakikasındaki oyunu ile moralli gidiyordu. 

Bu moralle ikinci yarının başından itibaren, biraz da Galatasaray orta sahasının tamamen sahadan silinmesi nedeniyle, daha sık rakip kaleye gelen Beşiktaş, 50’de Aboubakar’ın Redmond’la anlaşamaması yüzünden galibiyet golünden oldu. Hep söylüyoruz. Redmond’ın hızına ve çevikliğine yetişebilecek bir forvet, Beşiktaş’ı bambaşka yerlere taşırdı bugüne kadar.

53-55 arasında yine 2 kez Abou’nun 1 kez de Cenk’in harcadığı çok net pozisyonları izledik.

58’de galibiyet golü sürpriz bir isimden geldi. Oliveira’dan kaptığı topu tek başına götürüp harika vuran Amir Hacıahmetoviç, maçı 2-1 yapıverdi. İnönü tribünleri adeta “Bahar Şarkıları” söylüyordu bu dakikada...

85-90 arasındaki “geçici – mevsimsel bir baskı” haricinde Galatasaray’ın bir etkinlik gösteremediği maçta, Aboubakar biraz hızlı olabilse, maç çok danha erkenden koşmuştu.

Aynı Aboubakar 90+4’te aldığı topla çaprazdan öyle bir girdi ve sıfıra kadar götürdü ki, kendisini kovalayan Galatasaraylı da, Muslera da “Buradan vuramaz artık” dedikleri bir anda yakından öyle bir füze yolladı ki, skoru tayin ediyordu o topla: 3-1 ...

Kaçırdıklarını tek topla affettirdi.

İnönü’ye bahar o dakikada tam anlamıyla gelmişti...

Gündoğdu’dan sonra “şarkılar söyleme” sırası İnönü’deydi..

İlgili Haberler