AKP'den 10 yıl sonra dolar kurunda tarihi hamle! Yıllar sonra ilk olacak

AKP'den 10 yıl sonra dolar kurunda tarihi hamle! Yıllar sonra ilk olacak

Türkiye, Uluslararası Para Fonu (IMF) ile olan ilişkilerini son olarak 2012-2013 tarihinde yaptığı ödemeler ile sonlandırmıştı. Ekonomist Atilla Yeşilada, 10 yıllık aranın ardından Türkiye'nin yeniden IMF ile stand by görüşmeleri başlatmasının muhtemel olduğunu iddia etti.

Türkiye''de artan enflasyon, düşük çalışan ücretleri ve hayat pahalılığının günden güne artıyor olmasının ardından ekonomiye yönelik yeni hamleler de üst üste gelmekte. Ekonomistler tarafından,14 Mayıs''ta yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlere kadar AKP iktidarının ''seçim ekonomisi'' uygulayarak kur ve fiyat artışlarını bir nebze olsun baskılayacağı belirtilirken, seçimlerin ardından hem Türkiye ekonomisini hem de dolar kurunun kaderini ilgilendiren tahminler geldi.

Paraanaliz yazarı ekonomist Atilla Yeşilada,  "Reis aşkının sonu ya IMF, ya kriz" başlıklı yazısında seçimlerde olası bir Erdoğan zaferi sonrasında Türk ekonomisini nelerin beklediğini analiz etti. 

Son olarak 2013 yılında IMF ile olan ilişkilerini sonlandıran Türkiye''nin, deprem felaketinin ardından yaşanan ekonomik dar boğaz nedeniyle tekrardan IMF''e başvurabileceği geçtiğimiz günlerde Yeşilada tarafından ortaya atılmıştı. Dolar kurunu ve Türkiye''nin uluslararası piyasalardaki konumunu yakından ilgilendirecek hamlenin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine yönelik ekonomistlerin farklı görüşleri bulunmakta. 

Bazı ekonomistler, Türkiye''de otoriter bir Erdoğan iktidarının bulunması nedeniyle, IMF gibi kredi verilen ülkelerin ekonomik politikalarında denetim uygulayan kurumlarla ilişki kurulamayacağını iddia ederken, diğer taraftan ise AKP''nin çaresiz bir şekilde Uluslararası Para Fonu''na başvurmak zorunda kaldığını ifade ediyor. 

Her ne kadar seçim anketlerinde Millet İttifakı 14 Mayıs için favori gözüküyor olsa da, olası bir AKP galibiyetinin döviz ve ekonomik parametreler için neler ifade ettiğini Atilla Yeşilada şu şekilde değerlendirdi.

İşte Yeşilada''nın "Reis aşkının sonu ya IMF, ya kriz" başlıklı yazısından önce çıkanlar...

Perşembe günü  Hazine %9.5 faizle $2.25 milyar borçlandı. İhaleye 3 misli talep gelmiş, doğaldır. Çünkü eş vade ABD devlet tahvili üzerinden 400 baz puan risk primi sunuyor. Hazine Dış Borçlanma Birimi tüm global tahvil fonları tarafından takdir edilirdi, çünkü Gelişmekte Olan Piyasalar’da rüzgarı çok iyi koklar, risk iştahı yüksek olduğunda ihraca giderdi. Ama, artık öyle bir lüksü  yok, çünkü TCMB’de döviz rezervi bitiyor.  FX rezervi sene başından bu yana $10 milyar kadar geriledi. Haftaya Suudi sadakasıyla $5 milyar  yükselir, ama ayda $10 milyar cari açığa rezerv filan dayanmaz.

Salı günü Şubat nakit bütçe açığı yayınlandı. Ne kadar biliyor musunuz?  Tam TL140 milyar.



 

İlk iki ayda açık TL170 milyar.  Bu harcamalar deprem nedeniyle patlamadı henüz, onun etkisini Mart verisinde göreceğiz. Reis rejimi oy kaybettikçe,  daha çok harcıyor. Bu tempoda 2023 bütçe açığı TL1 trilyonu aşar, ya da milli gelirin %6’na doğru yükselir.

Eğer Reis kazanırsa, seçimlerden sonra derhal bütçe disiplinine geri dönülür demeyin, komik olursunuz.  Asıl seçim 2024 Martı’nda yapılacak yerel seçimler.  AKP büyük kentleri iyi yöneterek iktidara tutundu, geri alamazsa,  rant kapıları ebediyen kapanır, parti bir daha toparlanamaz.

Reis 2024 yerel seçimlerini kazansa da, harcamalar durmaz, çünkü deprem zararı $100 milyar. EBRD’dan sonra, Birleşmiş Milletler Kalkınma Örgütü (UNDP)  de $100 milyar kayıp tahmini yaptı. Daha önce Dünya Bankası $34 milyar fatura çıkarmıştı, ama raporu okuyun, nihai masraf $68 milyara kadar çıkabilir.

Daha deprem öncesi bütçe açığı patlamışken bu giderler nasıl karşılanacak?  İlkin ek vergi salınacak. Bu hafta şirketlere kalın  bir yağlı kazık sokma operasyonu gerçekleşti. Bu sene TL100 milyar ek kurumlar vergisi ödeyecekler. Bir kez daha her türlü kamu borcuna af geliyor, oradan da TL20-30 milyar toplar herhalde Hazine. Eğer Reis kazanırsa, servet vergisinden ciro vergisine kadar devlet her yönden ümüğümüze sarılacak. İçki-sigara  kuzu pirzoladan daha pahalı olacak.  Yine doğal gaz, elektrik ve akaryakıta ek vergi salınacak.

 

Ama, yetmez ki, bunlar?   Devlet hiç bir şekilde $100 milyar ek  vergi toplayamaz. Zaten, harcamalar da $100 milyarı kat be kat aşar. İşte nedeni:

“Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, İstanbul’daki riskli yapılara ilişkin açıklamalarda bulundu.

İstanbul’daki yapı stokunun incelendiğinde 1 milyon 500 bin konutun dönüşmesi gerektiğini söylüyor Kurum. Maliyeti ne kadar?  Hiç bilinmez, çünkü 20 yıldır iktidarda olan bu rejim oturup planlamaya tek saniye zaman harcamamıştır. Ama maliyeti bilinmezse, finansmanı nasıl yapılacak? Çok kolay:  “Yapılacak konutlara ilişkin finansman desteklerinin de Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanacağını söyleyen Bakan Kurum, “Bakanlıklarımızla ilgili finans desteklerimizi kira desteklerimizi ve burada taşınma sürecindeki desteklerimizi de arttırarak devam edeceğiz. Kimse mağdur olmadan, hep birlikte yapacağız. Yani vatandaşımız da bu sürecin içinde olacak” açıklamasında bulundu”.

 

Devlet vergi yoluyla bu kadar harcamayı finanse edemez, çünkü halk isyan eder. O zaman ne yapacak?  Gayet basit, önce iç borçlanma, sonra da para basma.  İç borçlanma yolu da maalesef kapalı diyebiliriz. Çünkü,  2022 yılında faiz giderlerinin toplam vergilere oranında dehşet verici bir artış var:   “KKM dahil faiz giderlerinin vergi gelirlerine oranı 2022 yılında yüzde 17,1 oldu. Yani devletin topladığı 100 lira verginin 17 lirası faiz ve KKM gideri oldu….  Faiz giderlerinin bütçe içindeki payı da beş yıl önce yüzde 8,4’e kadar düşmesine rağmen 2022’de KKM dahil edildiğinde yüzde 13,7’ye çıktı. KKM’nin 2022’deki toplam maliyeti ise 92,5 milyar lira oldu”.

 

2022 yılı boyunca bankalara %10-15  faizle devlet tahvili kakalandı, ama faiz gideri/vergiler yine arttı. Bu eksi reel faiz dönemi sürmez, çünkü sonu döviz krizidir. Enflasyonla mücadele için faiz sene sonu TÜFE tahmini olan %50’ye çıksa, bütçeye ne olur biliyor musunuz?

“Hazine ve Maliye Bakanlığına göre Türkiye’nin brüt dış borç stokunun 30 Eylül itibarıyla Avrupa Birliği (AB) tanımlı genel yönetim borç stoku 4 trilyon 351 milyar lira, bu rakamın milli gelire oranı ise yüzde 34,8 olarak kayıtlara geçti”.

Bu rakam herhalde Şubat’ta TL5 trilyona varmıştır. %50 faizden bunun yıllık gideri TL2.5 trilyon eder.  2023 bütçesine göre ise toplam harcamalar TL4.5 trilyon civarında gerçekleşecek.

Türkiye’nin nasıl adım adım mali krize gittiğini görmek çok kolay, ama Saray’da gözler kör.  Bu kötü gidişata dur demek yerine, yaraya tuz basan bir kur politikası var. TL son 10 yıllık ortalamasına göre aşırı değerli değil, ama son 2 yılda bu değer gittikçe yükseliyor. İhracatçı pazar payını korumak için işletme sermayesini yiyip bitiriyor, yerli üretim yerine ithal ikamesi başlamak üzere. Kurda çıpa yerini makul bir devaluasyona ve daraltıcı  ekonomi politikalarına  bırakmazsa, cari açık kontrol altına alınamaz. Ama, bu noktada çok yüksek faiz uygulamadan ve yurtdışından dev boyutlarda kredi ve sıcak para gelmeden de döviz kurunu serbest bırakmanın yıkıcı bir enflasyonist etkisi olacak.

Bu badireden çıkmanın tek yolu var. Derhal IMF’yle stand by görüşmelerini başlatmak. Stand-by, TCMB’ye yüksek miktarda FX rezervi enjekte ederek, kuru serbest bırakmanın istikrar bozucu etkilerini bertaraf eder. Eğer yüksek faiz politikasıyla birleşirse, “Liraizasyona” da yardımcı olur.

Türkiye’nin dış borçlarının bir anlamda IMF garantisine alınması, kredi notunu yükselterek sıcak para ve kredi girişlerini artırır. En önemlisi ise IMF sayesinde deprem harcamaları için gerekli fonların önemli  bölümü Dünya Bankası, Asya Kalkınma Bankası, IFC, EBRD gibi ulusüstü kuruluşlardan ve özel tertip dolar ve Euro cinsinden deprem Eurotahvilleri ihracı ile temin edilebilir.

İlgili Haberler