Bazen en güzel heyecan heyecansızlıktır
Bir heyecan bulmak yahut yaşamak için bu ihtiyaca cevap veremeyen bir bağlam oluşmadığında ilk işimiz sanal aleme müracaat etmek. Peki doğru mu yapıyoruz?
Baştan sona sanal heyecanlarla yaşayan bir toplum haline geldik. Anlık düşen son dakika haberleri kadar hızlı değişiyor gündemimiz, duygularımız, muhabbetlerimiz, konularımız, bu yoğunlukta değişirken, sürekli konuşma ya da klavye gevezeliği yapma halindeyiz, dinlenip dinlenmediğimizden dinlensek bile anlaşılıp/anlaşılmadığımızdan bihaber. Sürekli poz halindeyiz aile hayatımızdan en düşkün hallerimize, acımız poz, özlemimiz poz, aşkımız poz, arayışımız poz, okumamız poz...
Bütün bu haber ve gündem bombardımanı içerisinde maalesef gündemi olmayan organizmalar durumundayız. Hayalimiz yok. Var aslında ama o da sanal. O yüzden rüya göremiyoruz. Göremediğimiz için de uyuşturulduğumuz şeylerin etkisiyle sayıkladıklarımızı rüya sanıyoruz. Oysa rüya görmek asalettir. Bu asalet görenin hayalinden, idealinden gelir. Siz onları günlük telaşlar, abartılı söylemler, cafcaflı "goy goy"lar içerisinde görmezsiniz. Haset onların lügatlerinde, örnek aldıkları, üstad kabul ettikleri, imrendiklerine karşı gıptadır. En büyük lüksleri, dinlenirken uğrunda koştuklarına varmanın ya planını yapmak ya da hayalini kurmaktır. Geceleri ve gündüzleri yeryüzünde güzellik tarlasından bir mahsul daha dermektir. Ne falancadan haberleri vardır ne de o falancalar tarafından gözetlenip sırlarının kovalandığından. En büyük sırları ölmeden bir şey daha yaratabilmek, üretebilmek, tamir edebilmek, anlatabilmek, arayabilmek/bulabilmektir. En gürültülü halleri derin suskunluklarında gizlidir. Soluklarını öyle bir çekerler ki içlerine nefes borusundan geçen nefesin gökyüzünü inleten namesini duyanlar ancak dert sahibi olabilmeye sahip olanlardır.
Günümüzde yemeyi, içmeyi, sevmeyi, şefkati, özlemi, hunharca tüketen bir organizmaya indirgenen insanoğlu geri dönüşlü evrimin teori olmaktan çıkıp kanun olmasında tarihî rolünü oynamaya hazırlanıyor adeta.
Hâl böyleyken yukarıda bahsini ettiğimiz Homo Sapiens'e doğru evirilen bir neslin ayak sesleri duyulurken, biz ve bizden evvelki kuşakların hayatta olanları sadece oluşturulan hizipler arasında ötekini tahriple meşgulüz. Millet olabilme, aidiyet duygusu, bu bağlamda kolektif duyuş ve düşünüş, birey olabilmenin akılcı ve sorgulayıcı yanı, organizmadan öteki bizi biz yapan bütün değerleri, ülküleri ve rüyaları bizden sonrakine aktarmak yerine birbirimizi yormanın yorgunu haline gelmişiz.
Hâl böyleyken birazcık kendimizi dinleme adına soluklansak, büyük rüyalara giden yolda küçük sevinçleri kucaklasak mesela. Bir şey üretebilmenin bir şey yapabilmenin bir şeyin parçası sebebi olabilmenin onurunu ışığını alnında taşımayanlar muhatabının da liyakat, anlaşılma, hakkı olan bir insan olma gibi evrensel hususiyetlerini idrak edemezler.