Şan'ı yakan, Rex’i yıkan zihniyet olimpiyatta nal toplar
Paris Olimpiyatları bitti, yazılanlara göre Türkiye son 40 yılda ilk kez bir olimpiyatta hiç altın madalya alamadı. En çok madalya alan ülkeler sıralamasında ise, dünyanın en gelişmiş 7 demokratik ülkesi ilk sıralarda yer aldı, tek istisna Çin oldu.
Şaşırmadık.
Türkiye’yi neredeyse çeyrek asırdır yöneten zihniyet, olimpiyattan, spordan, sanattan, kültürden maalesef uzak.
Öncelikle sporu sadece futbol sanıyorlar ve onun nasıl yönetildiğini de federasyon seçimlerine bakarak rahatça anlayabilirsiniz, hakem rehin almaktan yargılansan da destek görüp yükseliyorsun.
Gözümüz gibi koruyacağımıza özel yaşamları bahane edilerek canavarlaştırılmaya çalışılan ve ‘lavuk’ saldırılarına uğrayan kadın voleybolcuların Olimpiyat dördüncüsü olmaları bile, bu ortamda büyük başarı.
Amerika’nın 126 madalya kazanmasının en büyük sırrını, oradaki üniversitelerin spora yaptıkları yatırımda aramalı, öğrenciler sadece spor yapsınlar diye, her türlü konforu sağlıyorlar. Bizde ise gençler dershaneye gitmekten spora zaman bulamadıkları gibi, yeni açılan apartman üniversitelerin en büyük spor tesisi maalesef birer masa tenisi masası. Ama bu gerçekler, apartman üniversitelerini yönetimine atananları hiç rahatsız etmiyor. Tersine, olan futbol sahalarını da yıl sonu diploma törenine açmaktan bile kaçınıyorlar.
İşte böyle bir ortamda, bir kültür ve sanat anıtı daha hedef alınmış meğer; Kadıköy’deki Reks Sineması için, üstelik adında ‘Koruma’ olan bir kurul, yıkım kararı almış. Yalnız kurul bu kararı alırken, başkanın izinli olduğu günü beklemiş, demek ki, başkan karşı çıkacakmış.
Reks Sineması, bulunduğu Kadıköy’ün sanatsal ve kültürel farklılığının faktörlerden biri olan anıtsal bir yapı. Reks'in yıkılmasına direnenlerin dağıttığı basın bültenine göre, Türkiye’nin ilk kadın tiyatro oyuncusu Afife Jale bile, burada sahne almış.
Şimdi bazılarını duyar gibi oluyorum, Afife Jale burada sahneye çıkmışsa, burayı yıkmak zaten öncelikli bir görev olmaz mı?
Neden mi? Anlatalım.
Malum Afife Jale, 13 Nisan 1919’da tiyatro sahnesine çıktı. Ancak Kadıköy’deki oyunun ilk perdesi biterken, “Tiyatroda bir Müslüman Türk kızı oynatılıyor” diye ihbar alan polis tiyatroyu bastı. Oyun yarıda kaldı. Polis Afife’yi yakalamak istedi ama arkadaşlarının yardımıyla genç kız kaçmayı başardı. Sanatçı ilk baskınlarda kurtulsa da sonraki baskında yakalanarak polisler tarafından götürüldü. Gözaltında işkence gördüğü söylendi. Yakalandıktan sonra bazı çevrelerce “Devlete karşı geldi, dinine, milletine karşı çıktı” denilerek hakkında karalama kampanyası başlatıldı. Hatta bu olaydan hemen sonra, resmi bir karar alındı ve Müslüman kadınların tiyatroda oynaması kesinlikle yasaklandı. Darülbedayi de Afife Jale’nin işine son verdi. Babası bile tiyatro merakı ve sahneye çıkması nedeniyle Afife’yi 17 yaşında evlatlıktan reddetti. Afife bir anda ne parası ne de kalacak yeri olmayan, çocuk yaşta yalnız bir kadın olmuştu, maddi sıkıntıya düştü, bunalıma girdi. Zor geçen yılların ardından Atatürk’ün, Türk kadınının sahneye çıkma yasağını kaldırdığı 1923’te Afife nihayet özgürce mesleğini yerine getirmeye başladı.
Kısaca dememiz şu ki, bundan bir asır önce Afife Jale'nin tiyatroda oynamasına karşı çıkanlar, anlaşılan şimdi de ellerine fırsat geçince onun çıktığı tiyatroyu yıkmak istiyorlar. Ve üstelik bunu, kurul başkanı izinde iken imzaladıkları raporla, yani kitabına uydurarak yapıyorlar.
Bizde tiyatro yıkmak, tiyatro yakmak zaten hep olan bir şeydir, Şan Tiyatrosu nasıl yok oldu?
Tiyatrosunu yıkan, sanata, kültüre düşman olan liyakatsız kadrolar varken de ülke olimpiyatta nal toplar.