Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ercan Çalışkan

Ercan Çalışkan

İÇ SESİM

Bu kumaştan bu elbise…

10 Kasım…

Sabah, televizyonun karşısına geçmiş, o saati bekliyorum. 9.05''i…

Hayallere dalmışım.

Önce Duraklama, sonra Gerileme Dönemi''ne giren, giderek savaşların en çok kaybedildiği, borçların en çok arttığı, buna karşılık en çok sarayın yapıldığı, son tahlilde ordusu dağıtılmış, padişahının İstanbul''da İngiliz izniyle dolaşabildiği Osmanlı devletinin küllerinin üstüne, genç Türkiye Cumhuriyeti''nin kurulduğu yüzyıllar, film şeridi gibi geçiyor gözlerimin önünden.

Bu yılların sonunda bu ülkede yaşayan insanlara "kullarım" diye hitap edenlerin yerine "Türk milleti" diye hitap eden, onların kim olduğunu dünyaya anlatan lider şekilleniyor gözlerimin önünde. "Bu millet, sadece bu yaklaşım için bile senin hakkını ödeyemez." diyorum kendi kendime.

Televizyonda sunucunun heyecanlı sesi beni hayallerimden uyandırıyor.

Bu heyecanlı ses eşliğinde, Devlet Ricali''nin Anıttepe''ye girişlerinin görüntüsü düşüyor ekrana. Asker, zaten önceden yerini almış. Müthiş bir düzen…

Hep birlikte aynı adımlarla yaklaşıyor büyüklerimiz kameralara doğru.

Bütün siyasiler aynı amaç için, neredeyse kol kola, yürüyor Ata''mızın huzuruna.

Hem ona doğru yürüyüp hem de ondan nefret eden, ondan nefret ettiklerini açık açık söyleyenleri destekleyen, ziyaretlerine giden, cenazelerine katılan kimse yoktur o grupta değil mi?

Oradaki herkes, Türkiye Cumhuriyeti''nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk''ü içten gelen duygularıyla selamlamaya gidiyordur, aksi düşünülemez, değil mi?

Ben inanıyorum.

Öyledir, öyledir… Muhakkak öyledir.

Bir huzur dolduruyor içimi.

"Keşke Ankara''da olsaydım. Bu ortamdaki havayı ben de teneffüs edebilseydim." diye düşünüyorum. Sonra "Bu gelişmeden sonra, siyasiler değişiverir belki…

Düşünsenize…

Salı konuşmalarında küfürler biter, hakaretler sona erer…

Bir yerde yolsuzluk varsa onun için verilen önergeleri tüm siyasiler kabul eder, hep birlikte o pisliğin peşine düşer.

Bir kötülük varsa "siyasi çıkar" düşünmeden  bütün siyasiler karşı çıkar. Mesela "Bir kuruluşla sen konuşursan, hatta konuşmayı düşünürsen vatan hainisin; ben görüşürsem veya ortağım görüşürse son derece doğaldır." gibi garipliklere rastlanmaz.

Ne güzel olur değil mi?

… Diye düşünürken…

Bir cılız ses çalındı kulaklarıma "Reis!" diye… Kameralar o tarafa doğru döndü. Sonra otuz kırk kişi, slogan atmaya başladı. "Her yer Tayyip, her yer Erdoğan!" diye.

Hem slogan atmanın, gösteri yapmanın yasak olduğu bir yerde…

Hem de bir anma gününde…

Hani ilkokulda okurken, bir cenaze varsa, bir anma varsa saygılı olmak gerekir diye öğrendiğimiz basit bir görgü kuralı vardır ya, buna rağmen!

Üstelik bir de bir siyasi parti liderine laf atarak…

Sadece isimleri belli olan, ancak izin verilenlerin girebildiği bir köşeden…

Ve Sayın Cumhurbaşkanı önlerinden geçtikten sonra dağılıp gidenlerin oluşturduğu bir grup…

Uyanıverdim hayallerden…

"Ne kadar safsın!" dedim kendi kendime.

"Unutma, bu kumaştan ancak böyle elbise çıkar."

 

 

Yazarın Diğer Yazıları