İşte bu yazılır
"Ne yazsam?" diye düşünmeye başladım. Yoğun gündemi taramaya başladım.
Mesela, yazımın konusu olarak, Sayın Cumhurbaşkanımızın, Hatay'da yaptığı konuşmada, İngiltere'de Kovid-19 aşısı yapılması karşılığında 100 sterlin ücret alındığını söylemesini, bu açıklamayı haberleştiren BBC'nin 43 milyon kişinin en az bir doz, 32 milyon kişinin de iki doz aşı olduğu İngiltere'de Kovid-19 aşılama programının ücretsiz yürütüldüğünü yazmasını ele alabilirim. Dahası bu ülkede isteyen herkesin haftada iki kez hızlı koronavirüs testini ücretsiz yaptırabileceğini de Google'a giren herkesin anında görebildiğini de ekleyebilirim.
Ben yazma konusunda araştırma yaparken, çok sevdiğim bir arkadaşım, can dostum, aradı. Geçen haftaki yazımla ilgili olarak "Tüm aramama karşın oğlumun doğum gününden başka size verebileceğim güzel bir haber yok." mesajını o kadar güzel vermişsin ki üstüne bir kelime ekleyemem. Ben de güzel bir haber aramanı dert ettim, senin için aradım ve muhteşem bir haber buldum. İstersen oku, sana can olsun, dedi ve ekledi. "Yalnız haberin küçük bir kusuru(!) var, haber günümüzden değil, biraz gerilerden…" diye ekledi.
Tabii ki hemen okudum. Bu kusuru(!) olan haberi, kendime saklamaya gönlüm razı gelmedi. Sizinle paylaşmaya karar verdim.
Tabii iç sesimle ve Emekli Öğretmen'le de…
***
Ahmet Rasim meslek yaşamının elli ikinci yılında işsiz kalmış, Ankara'ya iş aramaya gitmişti. Üstat altmış üç yaşındaydı ve o güne dek yüz kitaba imza atmıştı. Ankara'ya gittiğinde, yolda o dönemin ünlü gazetecilerinden İsmail Müştak ile karşılaştılar. Ahmet Rasim'i Ankara'da görmek, İsmail Müştak'ı şaşırtmıştı.
"Hayrola üstat?" dedi. "Sizin Ankara'da ne işiniz var?"
Ahmet Rasim "işsiz kaldım" demedi de... "Fırıncılar ekmeği yuvarlak yapıyor, ekmek elimden kaydı, Ankara'ya kadar yuvarlandı. Ben de ekmeğin peşinden geldim!" dedi.
Bu anlatım, İsmail Müştak'ın çok hoşuna gitmişti. Ahmet Rasim'den ayrılırken hâlâ gülüyordu. O kadar ki, akşam Atatürk'ün sofrasında da Ahmet Rasim'in sözlerini yineleyerek orada bulunan arkadaşlarını neşelendirmek istedi. Ne var ki Atatürk'ün hoşuna gitmemişti işittikleri. İsmail Müştak'a çıkışır gibi sordu:
"Peki, Ahmet Rasim Bey'in iş meselesiyle alakadar oldunuz mu?"
İsmail Müştak mahcup halde,
"Hayır, Paşam!" dedi.
Atatürk:
"Peki ya, üstadın nerede kaldığını öğrendiniz mi?"
Bu soruya da olumsuz yanıt verilince, Atatürk'ün canı sıkılmıştı:
"Türk irfanına yarım asırdan fazla bir zamandan beri hizmet etmiş yaşlı ve muhterem bir zat işsiz kalıp Ankara'ya kadar geliyor, siz ona yardımcı olmuyorsunuz. Hatta nerede kaldığını dahi sorup öğrenmiyorsunuz." diyerek eleştirdi.
Sonra hemen bir araç çıkartarak, Ankara otellerinde Ahmet Rasim'i arattı. Dönemin Ankara'sında çok sayıda otel yoktu zaten. Üstadı bulmak zor olmamıştı. Hemen araca bindirip Atatürk'ün yanına götürdüler.
Atatürk, Ahmet Rasim'i kapıda karşıladı. Sofraya buyur etti. Yanına oturttu. Kendi eliyle ona ikramlarda bulundu. Hatırını sordu. Atatürk, özellikle Balkan Savaşı yıllarında Ahmet Rasim'in cepheleri dolaşarak yazdığı röportajları ilgiyle izlerdi. Ondan sonraki dönemlerde de, üstadın yazılarını hayranlıkla okurdu. Bu değerli kalem sahibinin işsiz kalması Paşa'ya dokunmuştu. Bir ara kulağına doğru eğilerek:
"Üstadım, münhal bir mebusluğumuz var. Kabul buyurur musunuz?" diye sordu.
Ahmet Rasim o kadar etkilenmişti ki, bu incelikli iş önerisi karşısında dayanamadı, kalktı, Atatürk'ün elini öpmek istedi ve şöyle dedi:
"Ekmek, gerçekten Aslan'ın ağzında imiş!"
Atatürk üstada elini öptürmedi; bir emeklilik ikramiyesi gibi, 1927'den 1932 yılında ölümüne kadar İstanbul milletvekili olma şansını verdi.
***
Emekli Öğretmen, "Bu defa hiç itirazım olmayan bir haber bulmuşsun." diye tebrik etti ve ekledi: "Sen bu haberi sana geçen hafta Kanal İstanbul haberini veren uzaktan yeğenine versene!" dedi, telefonu kapadı. Ben de yeğenimi arayıp ona okudum yazdıklarımı. Dedi ki, "Ne var ki bunda, şimdi de eskilere üçer beşer maaşlı ne işler bulunuyor haberin yok mu? Mesela devletin uçağında şampanya patlatan bir eski bakanı, işsiz (!) kalınca büyükelçi bile yaptılar. Yine eski bir bakanı hiç ilgisi ve bilgisi olmayan bir sektörde yönetim kuruluna atadılar. Mesela geçim sıkıntısı çekmesin garibanlar diye bazı danışmanlara, bürokratlara üç beş maaş alabilecekleri işler ayarladılar. Saysan tükenmez. Bir kişiye iş bulmak da neymiş?"
İç sesim girdi araya: "Sorsana ona; işsizlik, tarihin en yüksek oranlarına ulaştı." Sormama gerek kalmadı, yeğen atladı hemen: "Sayın Cumhurbaşkanımızı duymadınız mı? Kalite, kalifikasyon noktasında kendini ispatlıyorsa bir genç, iş bulur." dedi.
İç sesimin cevabı da gecikmedi: "Sor ona. Türkiye'nin en seçkin üniversitelerini bitiren yeğenlerimden biri yüksek lisans yapıyor, bir diğeri geçtik yüksek lisansı, doktora yapıyor ama ikisi de işsiz. Neredeymiş bu kaliteli, kalifikasyonlu işler?
Baktım, uzaktan yeğenim olan köylüm telefonu kapatıp kaybolmuş. En iyisi ben size sorayım bari:
"Nerede o kaliteli, kalifiye işler? Bilen varsa, söylesin de yeğenlerimize iş bulalım el birliğiyle…"