Klasikler yaşam kaynağıdır
Bilindiği gibi heyecanla takip edilen Amerikan dizilerinin tamamen yerini alamasa da Avrupa dizileri de son yıllarda Türk izleyicisi tarafından hatırı sayılır bir yere sahip olmaya başlamıştı. Birinci Dünya Savaşı yıllarını konu alan ve üstelik "Kemal Pamuk" karakteri ile bir ara gündemine giren İngiliz dizileri ilgiyi aynı kategoride TRT tarafından ekrana getirilen "Kurt Kanunu", "Yol Ayrımı", "Çırağan Baskını" gibi dizilere de yöneltmişti.
Amanda isimli bir karakterin etrafında gelişen "Lost in Austen" isimli fantastik dizi, her ne kadar yukarıda bahsi edilen diziler gibi bir dönem dizisi olmasa da özellikle lise gençliği tarafından ilgi gören fantastik romanlar ve filmler dikkate alındığında ciddi bir izleyici kitlesi yakalayabilir. Sosyal medyanın cazibesi ile gelişen ve yaygınlaşan internet teknolojisinin el birliğinin gençleri her geçen gün okumaktan ve kitaptan uzaklaştırdığı günümüzde bu çalışma işlediği konu bakımından dikkatleri klasiklere çekeceğe benziyor, demiştim bir yazımda. 2012 yılında hayatını kaybeden film yapımcısı Nora Ephron''un yapımcılığını üstlendiği ve onun vefat etmesi ile yarım kalan bu "mini dizi" projesi modern zamanın Londra''sında yaşayan Amanda isimli karakterin bir anda kendisini okuduğu Austen romanı olan "Gurur ve Önyargı"nın içinde bulması ile gelişen olayları konu almaktadır.
Bir yazar bir aktör olmaktan öte ve önce gitarist ve müzisyen olmak gibi sanatın farklı dallarında eli olan Carrie Brownstain meselenin önemini kavramış olacak ki The Guardian ve The Hollywood Reporter''ın haberine göre diziyi devam ettirme kararı almıştı. Şimdi ne vaziyet kespetti bilmiyorum. Ayrıca The Guardian''ın bu haberi yaparken Downton Abbey''e de atıfta bulunması dizinin on dokuzuncu yüzyıla dönük yanının kalitesi hakkında kuşkuya yer bırakmıyor.
Buradan çıkardığımız ders, yukarıda teorik yanı üzerinde durduğumuz, klasiklerin onları günümüze uyarlamak gibi onların orijinalitesini bozacak bir yola başvurmadan günümüzü onların dünyasına fantastik bir yolla götürmek bu eserlerin yeniden gündeme gelmeleri meselesidir ki bu da sinema ve tiyatronun himmeti ile mümkün olabilir. Zira modern çağda liyakatsiz popülist ellerde fiyatı düşük romantizmin kucağında can çekişen edebiyatın kader çizgisi klasiklerin kapısını yeniden çakmaya zorluyor bizi.