Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ercan Çalışkan

Ercan Çalışkan

İÇ SESİM

O kadar kusur olur

Telefonum çaldı. Arayan yeğenimdi. Açtım tabii ki:

            ─ Dayı, dayı!

            ─ Efendim yeğenim.

            ─ Dayı, bugün bilgisayarcı bana e-posta adresi aldı ve nasıl kullanacağımı öğretti. İlk e-postamı da sana attım.

            ─ Aferin oğlum. Buraya kadar iyi de bilgisayarı neden aldın anlayamadım. Parayı nereden buldun? Hani geçen hafta ay sonunu getiremiyorum, diyordun.

            ─ Yok dayı, bildiğin gibi değil. Bir kere bu bilgisayar, ikinci el. Güney Kore malıymış. Hiç arızası yokmuş. Bir çocuğunmuş. Ona, hafızası az geliyormuş. Benim telefonum da Güney Kore malı. Çok iyi maşallah, nazar değmesin. Param olsa arabayı bile Güney Kore malı alırım. Bu bilgisayar benim her işimi görürmüş.

            ─ İyi de oğlum, senin bilgisayarda görülecek ne işin var?

            ─ Yapma dayı ya! Biz çok geliştik. Geçen gün köye bizim partinin vekili geldi. O gidince, Emekli Öğretmen "Şuna bak, telefonu Amerikan, arabası Alman, gözlüğü İtalyan, tişörtü Fransız… Geldi bize yerli ve milli nutku attı gitti." diye dedikodusunu yaptı. Almanların, Fransızların, İngilizlerin bizi kıskandığı gibi bu öğretmen de bizim vekili kıskanıyor valla.

            ─ İyi de oğlum, hâlâ bu bilgisayar ne işine yarayacak söylemedin.

            ─ Dayı, e-posta atarım, Facebook'a girerim, beğeni yaparım, beğenileri sayarım.

            ─ İyi de aslan yeğenim. Bunları cep telefonundan da yapıyordun. Farklı bir şey öğren. Mesela git bilgisayarcına bir fotoshop programı yüklesin. İnternetten onu öğrenmeye çalış.

            ─ Dayı benim bilgisayara program yüklenemezmiş. Hafızası kaldırmazmış ama ucuz dayı ucuz. Ayda 50 TL.

            ─ Tövbe yarabbi! Ne yazdın bana attığın e-postada.

            ─ Aç da oku dayı, hem ben yazmadım. Bilgisayarcı bir yerden kopyalayıverdi. Çok güzel şeyler yazıyor.

                                                                       ***

            Girdim e-postama, yeğenin gönderisini açtım:

            Önceki gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın TSK envanterine katılışına liderlik ettiği 'Akıncı' Taktik Silahlı İnsansız Hava Aracı (SİHA), bunun sembolüdür. 2005'te başlayan bir girişimin 15 yılda Türkiye'yi dünya ligine taşıdığının muhteşem kanıtıdır. Tıpkı, Roketsan'ın havadan karaya, karadan karaya yerli ve milli füzeleri, artık orta menzile ulaşan hava savunma sistemleri, Aselsan'ın sinyal, görüntüleme ve hedefleme sistemleri, Havelsan'ın gemi, denizaltı seyrüsefer ve silah kontrol sistemleri, TUSAŞ'ın jet motoru, TAİ'nin Atak savaş helikopteri ve Milli Muharip Uçak projeleri gibi...

            Bu şirketlerle birlikte, Savunma Sanayi Başkanlığı şemsiyesi altında savunmadan sağlığa ve iletişime kadar yüzlerce teknoloji şirketinin dünya devleriyle rekabet edebildiği bir iklim yaratıldı Türkiye'de.

            Bu iklim, dünkü imkânsızlıklara karşı 'imkân' lar üretiyor... Yeter ki '30 Ağustos ruhunu koruyalım.

Coştum bu yazıyı okuyunca… Hemen Emekli Öğretmen'e gönderdim. Cevap gecikmedi:

Muhteşem!

Ne yazık ki bizi kıskanan bu Avrupalı ve Amerikalı pislikler, ne Aselsanı dünyanın en büyük 100 silah şirketi arasında gösteriyor, ne bu silahları en önemli 100 buluş arasında ne de dünyadaki en önemli silahlar arasında gösteriyor.

Ama boş ver!

Bizim bunları öğrendiğimiz kaynak bize yeter. Biz artık dünyanın en büyük üç ülkesinden biriyiz.

Kıskananlar çatlasın.

Yaşasın! Yeni seyretmeye başladığım kanal da öyle söylüyor. Uçuyoruz biz uçuyoruz.

Gerçi ilk uçuşunu 29 Ekim 2019'da yapması planlanan yerli ve milli uçağımız, hâlâ yapılmadı ama olsun.

O kadar kusur kadı kızında bile olur.

           

 

Yazarın Diğer Yazıları