Taa 2017'de yazmışım
Bana göre hiç tartışmasız güzel ülkemizin en önemli beka sorunu "DÜZENSİZ GÖÇMENLER" yani sığınmacılardır. Bugünlerde tek kelime Türkçe bilmediği halde vatandaşlık alıp oy kullanmaya gidenleri gördükçe, adlî vakalarda çok sayıda Suriyelileri gazetelerde okudukça en önemlisi doğurganlıkta rekor kırıp sayıları on milyonu aştıklarında taa 2017'de yazdığım "CAMBAZA MI BAKIYORUZ?" başlıklı yazıyı hatırladım. Keşke haklı çıkmasaydım dedim kendi kendime… Okuyun bakalım sizler ne düşüneceksiniz?
Gündem öyle yoğun ki…
Bir ucundan tutmaya kalksak diğerini, onu tutmaya kalksak bir başkasını kaçırıyoruz.
Bana göre de en hayati konulardan biri hep gözden kaçıyor. Ne ulusal basında yer alıyor, ne yerel basında… Ne sosyal derneklerin gündeminde, ne politikacıların…
Çünkü telin üzerinde hep bir cambaz var. İstediğimiz yere bakmamıza izin vermiyorlar. Baktılar oyalama yetersiz… Telin üstüne daha önce "yavru" sıfatıyla küçümsedikleri cambazı çıkarıyorlar.
Kamuoyu bunlarla meşgulken bence "bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete"… Lafı eğip bükmeden söyleyeyim. Asıl hedef Türkiye… Bu hedefi koyana ister üst akıl deyin ister bir kişinin lideri olduğu bir organizasyon.
Tam da bu sırada aklınızdan "Bu ülkede asıl hedef Türkiye diyen milyonlar var." düşüncesinin geçtiğini görüyor gibiyim.
Evet, asıl hedef Türkiye… Bu söylemin bu ülkede herkes tarafından dile getirildiği bir gerçek… Hatta sakın şaşırmayın, iktidar tarafından bile…
Benim gündeme gelmiyor dediğim konu: Suriyeli göçmenler ve çocukları…
Bir kez daha "Aklımızla dalga geçme! Bunu da konuşan milyonlar var." dediğinizi duyuyor gibiyim.
Evet ama… Sabredin lütfen ve görün…
Bu konunun sonu bakalım aynı düşünceye bağlanacak mı?
Son söz öncesi bir durum tespiti yapalım:
Alamet-i farika bir Suriye politikasının sonucu olarak Türkiye bir göçmen akınına uğradı.
Resmî açıklamayı yazalım: "BM Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin açıkladığı yeni mülteci bilgilerine göre, Suriye'deki savaştan kaçanların sayısı 4 milyon 185 bini geçti. Mültecilerin en büyük bölümü Türkiye'de. Türkiye'deki kayıtlı mülteci sayısı 4 Ekim itibarıyla 2 milyon 72 bin oldu."
Göçenlerin %51'i 0-17 yaş arası çocuk.
Bunların % 4'ü ailesinden birini kaybetmiş. %30'u bireysel olarak şiddet görmüş.
Bu rakamların anlamı bence çok net: Bu çocuklar travma yaşamış ve bu travmaların bilinçaltına etkisi çok büyük. Bilimsel bir araştırma sonucuna göre bu çocukların %45'i, yani yaklaşık olarak 1,5 milyonu Türkiye'de olmak üzere 2 milyon tanesi klinik olarak depresyonda…
Açıkçası bu tespitin anlamı şu: Her an, her şeyi yapma potansiyeli olan 2 milyon potansiyel tehlike…
Peki bu çocuklar nerede dersiniz?
Gene bilimsel bir araştırma sonucu… %70'i sokaklarda… Ancak %30'u okullara gidiyor.
Bilmem siz de hissedebiliyor musunuz tehlikeyi? Benim düşündükçe uykularım kaçıyor. Sorunu, çoğunluğu yoksulluktan başka derdi olmayan bu ülkenin çocuklarını, bir cemaatin nasıl yönlendirdiğini, bu insanların, hem de herkesin güvendiği okullarda okuyanlarının, kendi insanına nasıl bomba yağdırdığını düşünerek analiz edin lütfen.
Ve 0-17 yaş arasındaki bu çocukların 10 yıl sonra, 10-27 yaş arasında olacağını düşünün…
Klinik olarak sorunlu 2 milyon kişinin bu 10 senede yaşayacaklarını, her türlü kötü emele alet edilebileceğini gözlerinizin önüne getirin…
Sonra da kendinizin, vazgeçin kendinizden, çocuklarınızın bu ülkede nasıl yaşayacağını düşünün.
Sizi bilmem ama ben artık huzurla uyuyamıyorum.
En çok da yakında bir torunum olacak, onu düşünüyorum.
Yukarıda rakamlarını verdiğim araştırmaları yapan, Doç. Dr. Selçuk R. Şirin, New York Üniversitesi'nde (NYU) davranışbilim ve istatistik dersleri veriyor ve Suriye'den göçlerin başladığı sıralarda ekibinde çalışan Pakistanlı bir doktora öğrencisinin uyarısını aktarıyor:
"Aman ha Hocam, dikkat edin. Bize ilk göçler geldiğinde biz Hindistan'la yarışıyorduk. Bugün onlar uzaya gidiyor; biz Orta Çağ'a geri döndük."
Peki biz, yani yetkililer…
Bu sorunu çözme, travma yaşayanları rehabilite etme konusunda ne yapıyor?
Birincisi övünüyorlar…. Üç milyon kişiyi alarak dünyaya bir insanlık dersi verdik diye…
İkincisi Batı'yı tehdit ediyorlar; kızdırmayın bizi, kapıları açarız ha, diye…
Şimdi söyler misiniz bana?
Biz cambaza bakarken konuşmadığımız, konuşturulmadığımız konu dediğim kadar yok mu?
Eşinizi, çocuklarınızı, torunlarınızı gözünüzün önüne getirin ve cevap verin lütfen!