Aşık Şekspir'den günümüz Türkiye'sine siyasi mesajlar
Bir kaç farklı Türkiye'yi birden yaşıyoruz.
Geçen gün önce İstanbul Adliyesi'nde gazeteci Merdan Yanardağ'ın yargılandığı davayı izleme - ya da izlememe- şansım oldu. Gazeteci olarak yüzlerce kez gittiğim adliyede bu kez maalesef ağır ceza salonuna girme imkânı olmadı. Önce İstanbul Adliyesi'nin koridorundaki barikatla karşılaştık. Barikatın arkasındaki görevliler, önlerinde üst üste biriken itiş kakış içindeki sanık yakınları, avukat, gazeteci, vatandaş ve politikacı kalabalığını koridora almamak için çok çabaladı.
Sonra bu koridoru geçtik, bu kez ağır ceza mahkemesinin önünde aynı itiş-kakış yaşandı. Salonda izleyiciler için sadece 20 kişilik yer olduğu söylendi, içeri girmek için özellikle genç gazeteciler çok ısrarcı olup gürültü çıkarınca, duruşmanın başlaması saatlerce gecikti. Nedense, dava daha çok izleyici alabilecek bir salona alınmamıştı, sonunda salona sanık yakınları, bir kaç avukat ve bir kaç gazeteci alındı duruşma başladı, yargılamayı göremeden çıkmak zorunda kaldık.
Tüm bunlar, Türkiye'nin bir sahnesini yansıtıyordu, ağır cezada yargılanan ve hakların hapis cezaları istenen tutuklu gazeteciler, onların aileleri, onları savunan avukatlar, destek vermeye gelen meslektaşlar, milletvekilleri, vatandaşlar ve bu kalabalığı uzaktan izleyen güvenlik görevlileri.
Tesadüfe bakın ki, aynı akşam Zorlu PSM'de "Aşık Şekspir" oyunun ilk gün gösterisi vardı ve dostların davetiyle bu kez Zorlu AVM'ye gittik. Buradaki Türkiye sahnesi çok daha farklıydı:
Öncelikle Zorlu AVM'nin 4-5 katlık otoparkı, ağzına kadar lüks araçlarla dolu, komşu ülkelerin paralı turistleri, döviz kuru farkıyla kendilerine ucuz gelen dünyaca ünlü markaların önünde kuyruktalar.
Aşık Şeksir'i izlemeye gelenler ise, farklı bir Türkiye'yi temsil ediyorlar. Tiyatronun bekleme salonu, enflasyona, işsizliğe, adalete, ülke ekonomisine, yüz binlerce tutukluya, göçmen krizine, Suriye'deki savaşa ve siyasete pek de aldırmayan birbirinden şık kadın ve erkekle dolu. Kadınlar, Paris modasından çıkmış gibiler, erkekler ise, zamanın ruhuna uyarak, envai çeşit sakallarıyla kendilerini gösterme çabasındalar. Oyun sonunda otopark ödeme makinelerinin önündeki kuyruklar dakikalar sürdü, aynı kuyruk AVM otoparkının çıkışında da yaşandı.
Oyunu izlerken hemen arkamda oturan ve istemeden kulak misafiri olduğum iki arkadaşın sohbeti de bu farklı Türkiye'yi yansıtan çarpıcı bir örnek.
"Yılbaşında ne yapıyorsun? Biz Almanya'da bir arkadaşımızın davetine gideceğiz. Aslında seni de çağırmış WhatsApp grubunda, herkesi davet etmiş, yılbaşında Berlin güzeldir, siz de gelin, eğleniriz."
"Yok ya, biz Karadağ'a gideceğiz. Orada bir şirket kurmayı düşünüyorum, sadece ayda 1800 lira harcayıp şirket kurunca bile vatandaşlık veriyorlar, onu halledeceğim, çünkü Karadağ yakında AB üyesi olacak, vize derdim kalmayacak."
Neyse biz gelelim, "Aşık Şekspir" oyununa.
Kerem Alışık öncülüğündeki Çolpan İlhan-Sadri Alışık Tiyatrosu, çok başarılı bir yapıma imza atmış ve 1998 yapımı Oscar'lı 'Aşık Şekspir' filmini bir tiyatro-müzikale çevirmiş. 30'u aşkın oyuncu ve dansçı, 100 dakika boyunca, güzel bir müzik eşliğinde, harika bir performans sergiliyorlar; kostümler de, koreografi de çok iyi.
Oyuncalar, özellikle başroldekiler olmak üzere, mükemmel bir eser yaratmışlar; Nezaket Erden ve Uraz Kaygılaroğlu ise ayakta alkışı hak ediyor. Kerem Alışık'ı ve emeği geçen herkesi kutlayıp, bu oyunu kaçırmamanızı tavsiye ederim.
Ama tüm bunlara 'Aşık Şekspir' oyunundan verilen bazı mesajları da eklemek gerekir.
Meğer, şu anda Türkiye'ye çok uyan bir ortam, bundan dört buçuk asıl yıl önce de Şekspir dönemi İngiltere'sinde yaşanmış:
"Kanunların olabildiğince yavaş, yüzsüzlüğün ise son hızla yürümesi."
Gidip sıradan bir dava açsanız, en erken bir yıl sonraya gün veriyorlar, bir davanın sonuçlanması en erken bir kaç yıl sürüyor, Yargıtay, İstinaf ise durmuş durumda ama tik tok'ta 'kokain de çekerim ulan' diye arsızca meydan okuyanlar alkışlarla karşılanıp, gününü gün ediyor.
Yine Şekspir döneminde yaşanan ama bizim de kısmen gururlanacağımız bir mesaj daha var. Kadınların tiyatroda oynamasını İngilizler de 'Ahlaksızlık' sayılıyormuş ve bu yasak dört buçuk asır önce aşılmış. Malum Türkiye'de biz, Atatürk sayesinde, bunu, üç buçuk asır sonra ancak 100 yıl önce aştık. İlk Türk kadın tiyatro oyuncusu Afife Jale'nin cesareti ve oyunculuk uğruna neredeyse kendini feda etmesi sonucu, kadınların bu yasağı kalktı. Neyse ki, oyunu izleyenler de bunun farkındaydılar ve sahneyi ayakta alkışladılar.
Söz İngiltere, tiyatro ve gazetecilikten açılmışken, son bir not daha: İngiliz gazetesi Times, tiyatro yazmakla görevli gazetecilerin oyunları objektif değerlendirmeleri için, parayla bilet almalarını, bundan iki asır önce zorunlu hale getirmişti, Türkiye'de günümüzde bile bunu yapan tek medya kuruluşu olduğunu sanmıyorum. (Varsa hemen özür dilerim.)
Size bir günde iki Türkiye sahnesi yansıtmaya çalıştım.
Umarım, 2023 Türkiye’sine pek yakışmayan ilk sahne daha da kısalır ve Atatürk'ün modern Türkiye hedefine daha çok uyan ikinci sahne yaygınlaşır.