Kırmızının gölgeleri
Adrian Panek’in yönetmenliğini yaptığı “Kötülüğün Rengi Kırmızı (Kolory zla. Czerwien)” adlı filmi kırmızının her tonunu kullanarak, izleyicileri bir tutku, öfke ve tehlike girdabına çekiyor. Ancak, bu görsel ve duygusal derinliğe rağmen, filmin bazı yönlerinin eksik kaldığını düşünüyorum.
Polonya’nın Tricity sahilinde genç bir kızın cesedi bulunuyor. Sonrasında ise katil arayışı başlıyor. Film boyunca savcının ve kurbanın annesinin gerçeği bulmak için girdikleri mücadeleyi izliyoruz. Yönetmen Panek, dram, gerilim ve suç türlerini ustalıkla harmanlayarak izleyiciyi sürükleyici bir hikayenin içine çekiyor.
Filmdeki karakterler arasında Maja Ostaszewska’nın canlandırdığı Helena Bogucka ve Jakub Gierszał’ın hayat verdiği Leopold Bilski öne çıkıyor. Ostaszewska’nın performansı, bir annenin acısını ve kararlılığını derinden hissettiriyor.
Öncelikle, filmin anlatımında yer yer aşırıya kaçan sembolizm, izleyicinin hikayenin akışından kopmasına neden olabiliyor. Ayrıca, karakter gelişimindeki bazı ani dönüşler, inandırıcılıktan yoksun ve tahmin edilebilir bir çizgide ilerliyor.
Film, kötülüğün ve iyiliğin sınırlarını bulanıklaştırarak, izleyicileri gri alanlarda gezindiriyor.
Adrian Panek’in bu eseri, daha dikkatli bir senaryo ve karakter çalışması ile sinema sanatına katkıda bulunabilecekken, maalesef bu fırsatı tam olarak değerlendiremiyor.
“Kötülüğün Rengi Kırmızı”, eksikliklerine rağmen, izlenmeye değer bir film.