400 yıl sonra...
Netflix’de yayınlanan, yüksek izlenme oranına sahip “3 Cisim Problemi” dizisini izlemeyen kalmadı herhalde. Konusu ilk başta çok tanıdık gelebilir. Kendilerine yaşanacak dünya arayan uzaylıların, hedef olarak gözüne kestirdikleri gezegenimizi ve üzerinde yaşayan insanların karakterlerini öğrenme çabasını anlatıyor. Diğer gezegenlerde yaşayan, üstün teknolojiye sahip uzaylılar. Dizide bu üstün teknolojiyi VR gözlüğü ile gösteriyorlar. Işık hızından da hızlı iletişim ağlarıyla.
Bizim kullandığımız sanal gerçeklik gözlüklerinden çok daha üstün elbette. 5 duyu organın tamamıyla algılanabilen bir teknoloji. Bir oyun geliştirmişler. Bu oyunda insan becerilerini ölçmeye çalışıyorlar. Mantıksız değil. Ne demiş büyüklerimiz? “Düşmanını iyi tanı.”
400 yıl sürecek bir yolculuğa çıkan uzaylılar gezegenimizi kurtarmaya gelmeyecek elbette. Dünya barışını sağlayacaklarını düşünen bir kesim de yok değil. Ancak gelişmişlerin hedefi, dünyayı yaşayabilecekleri yer olarak belirlemeleri.
Düşmanını iyi tanımayı öncelikleri arasına koymuşlar. Mesela Kırmızı Başlıklı Kız masalındaki hikâyeyi duyan uzaylılar, insanoğlunun bir kandırmaca yapabileceklerinin sinyalini alıyor, güven konusunda kafaları karışıyor.
Uzaylılarımızı teknolojik gelişmelerin hızı onları o kadar korkutuyor ki, “biz dünyanıza varana kadar siz bizi yenecek teknolojiye çoktan sahip olacaksınız” diyor.
Bu kısım belki de dizinin en dikkat çeken kısmı. Teknolojiyi o kadar hızlı geliştiriyoruz ki tedirgin olmamak elde değil. Son on yılda bile gelinen noktayı düşündüğümüzde, bir sonraki on yılı hayal etmek oldukça güç. Bu teknolojik gelişmeler katlanarak büyüyeceği için süre daha da kısalacak.
Yapay zekânın nereden nereye geldiğine bir bakın. İlk başta chat yaparak bilgi ediniyor, bazı uzun bilgisayar kodlarının yazımında yardımına başvuruyorduk. Şimdi ise Gpt4o ile insanın ses ve duyguları taklit eden yapay zekâ karşımızda.
Otonom araç sürüşlerinde öğrenebilen yapay zekâ modelleri kullanılmaya zaten başlanmıştı. Hafızasına yüklenmeyen taşıt ve engelleri bir zaman sonra öğrenip onu hafızasına alıyor, onlardan kaçınmayı öğreniyor. Burada da başka bir tehlike ortaya çıkıyor. O da yapay zekânın yanlış bilgilerle kandırılabilir olma olasılığı. Makinelerin manipüle edilmesi, orta seviye bir korsan için çok da zor olmasa gerek. Eskiden Amerikan filmlerinde hackerlar trafik tabelalarını hackler, trafik ışıklarının rengini değiştirirdi. Ne kadar da masumlarmış o zamanlar. Yapay zekâ modellerini hackleyen filmler çokça yapıldı. İnsan beynini bilgisayara bağlayarak dünyanın sonunu getirmeye çalışanlar bile oldu.
Hollywood geleceğe dair filmler yapmaya devam ettikçe, bizi bekleyen teknolojik gelişmelerin neler olabileceğini hayal eder olduk. Paralel evren, zaman yolculukları…
Galiba bunlar kısa gelecekte karşılaşacağımız olaylar. Nasıl kontrol edeceğimiz muamma. En sonunda fişini mi çekeceğiz? Çekemeyiz tabii ki. Blockchain teknolojisinin fişini çekebiliyor muyuz?
Ben bu dizide geçen uzaylılara hak vermiyor değilim. 400 yıl sonra çok tehlikeli yerlere gelecek gibiyiz.