Fast Food - Slow Food
Fast Food
1950’li yıllardan sonra yavaş yavaş kendini göstermeye başlayıp 2000’li yıllarla birlikte etkileri daha da güçlü hâle gelen küreselleşme her alanda olduğu gibi yeme ve içme ile ilgili konularda da önemli gelişme ve değişmelere yol açtığı hepimizin malumu. Küreselleşme kavramının yaşamlarımıza girmesinden önce tüketicilerle üreticiler arasındaki ilişkiler yerel düzeyde devam etmekte iken küreselleşmenin etkileri, bu ilişkilerin de her geçen gün değişmesine ve uluslararası bir boyuta evrilmesine yol açtı. Fast food akımı da bu şekilde başladı.
Fast food kavramı dilimize hızlı yemek, çabuk yemek, ayaküstü yemek gibi ifadelerle çevrilmiş durumdadır. Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde fast food kelimesinin karşılığı olarak hazır yemek ifadesi kullanılıyor olsa da gastronomi bağlamında hazır yemek biraz daha farklı bir anlam içeriyor. Fast food kavramı daha çok Amerika ile özdeşleşmiş bir kavram gibi görünüp akla Amerika’yı getirse de pek çok farklı mutfak kültürü içerisinde, her kültürün kendi özelliklerine uygun fast food sayılabilecek ayak üstü yenen yiyeceklerinin (Meksika’da taco, Hindistan’da kathi roll gibi) olduğu da unutulmamalıdır. Bizim de Hızlı yemeklerimiz var elbette. Ekmek arası köfte, kokoreç, simit…
Bu tanıma uygun olan fast food yiyeceklerin beslenme açısından genel özelliği ise enerji düzeyinin ve doymuş yağ oranının yüksek, besin düzeyinin ve mikro besin içeriğinin ise düşük olmasıdır. Fast Food yiyeceklerin tüketiminin vücut kitle indeksini artırarak obeziteye sebep olduğunu iddia eden pek çok çalışma bulunmaktadır. Fast food tüketmenin obezite dışında başka hastalıklara yakalanma ihtimalini artırdığı da ileri sürülmektedir. Bu tip yiyeceklerin aşırı tüketiminin sebep olabileceği ileri sürülen diğer arasında kalp rahatsızlıkları, diyabet ve kanser öne çıkmaktadır.
Zaman içinde fast food yeme alışkanlığının olumsuz kültürel değişime yol açtığı ve insan sağlığına zarar verdiği inancı yaygınlaşmıştır. Bu gelişmeler geleneksel mutfak kültürlerinin ve onların oluşmasında önemli yeri olan toprağın, suyun, tohumların ve ürün çeşitliliğinin korunmasını sağlamış; insanların doğal gıdalar ve sağlıklı yemeklerle beslenmenin önemine ve yemek yemenin karın doyurmaktan çok daha fazlası olduğuna vurgu yapan yeni akımların ortaya çıkışını tetiklemiştir.
Slow Food
Slow food yani yavaş yemek hareketinin, hızın insan yaşamı ve toplumların yapısı üzerindeki olumsuz etkilerine karşı bir tepki ve hatta bir çözüm önerisi olduğunu söyleyebiliriz. Yavaş yemek hareketinin felsefesini, iki ana konuya dikkat çekmek oluşturmaktadır.
Bunlardan ilki, insanların hatta toplumların yiyecek tercihlerinin, dünyanın geri kalanını ne şekilde etkilediğidir.
İkincisi ise hızlı yemek akımı ile başlayan yaşam tarzının, toplumların mutfak kültüründeki lezzet ve tatları nasıl yok etmekte olduğudur.
Slow food hareketinin mimari, öncüsü İtalyan şef Carlo Petrini’dir. Petrini ve arkadaşları Dünyanın en ünlü fast food zincirlerinden birinin Roma’da açılacağını öğrenir, fast food sistemini İtalyan kültürüne ve mutfağına saldırı olarak görmüştür. ‘İyi, temiz, adil olma’ sloganıyla yoluna devam eden topluluğun simgesi salyangozdur. Türkiye’de de 34 tane bulunan slow food topluluğu şehirlerde topluluk faaliyetlerini koordine ediyor, çeşitli etkinlikler düzenliyor.