Beşiktaş orucu bozamadı: Zafer Arapkirli yazdı...
BEŞİKTAŞ ORUCU BOZAMADI
Gündüz maça gelmek için hazırlık yaparken, Beşiktaşlı bir arkadaşımdan mesaj geldi:
- Maça gidiyor musun?
- Evet.
- Ne işin var yahu?
- Niye? Zaten görevliyim. Yazı yazacağım gazeteye... Hem İnönü'de maç izlemeyi seviyorum. Hem bu takımı seviyorum.
- Mazoşist misin oğlum sen?
- Nedenmiş?
- Yürüyen Cenk'i mi izleyip sinir olmaya mı gidiyorsun, yine?
- ...........
Bugün Santos Dayı, artık Cenk'le başlamaz diye geçirdim içimden. Kaç kere denedi, olmadığını görmüştür artık.
Maçtan önce seremonide futbolcuların "Epilepsi" konusunda farkındalık amacıyla taktıkları "Mor gözlükler" bile bu "Cenk gerçeği"ni örtmüyordur diye ummuştum. Ama öyle değilmiş. Santos'un Cenk Aşkı dinmiyor bir türlü.
Beşiktaş'ın sol kanadında Emrecan - Cenk ikilisi ile ne olacağını düşünüyorduk ki, Antalyaspor Hocası Sergen Yalçın orayı bizden önce çözmüş olmalı. Sağdan kaçan Bünyamin Balcı, soldan Remzi Safuri'nin attığı atılan çapraz pası Beşiktaş ağlarıyla buluşturduğunda, Beşiktaş'ın o tarafı uyuklamadaydı. Kronometre henüz 5'nci dakikayı gösteriyordu.
Durum 1-0
Erken gol yiyen Beşiktaş'ın ruh hali malum. Defalarca gördük bu dramı.
Maç önünde kadrolar statta anons edilirken Santos'u ıslıklayarak niyetini önceden belli eden taraftar, olası bir "kötü senaryo" için hazırlıklarını yapmaya başlamıştı bu dakikalarda. Bununla birlikte üst übte üçüncü yenilgi korkusu herkese hakimdi statta. Sahada da, tribünde de...
Golden sonra Beşiktaş'ın her zamanki gibi "Ne acelemiz var abi?.." temposunda hücumlarla cevap verme çabalarına tanık olduk. Ama Cenk'e atılan her topun "murdar edildiği" ataklardı bunlar. Hiç de şaşırtıcı değildi tabii.
Takım mecburen hep sağdan oynamayı tercih edince tüm yük Rashica'nın sırtına binmeye başladı daha önceki maçlarda olduğu gibi. Onun içeri attığı toplar da, son birkaç maçta olduğu gibi ateşin içine atılmış kartopları misali eridi gitti.
Kronometre 22'yi gösterdiğinde, Beşiktaş'ın şöyle Antalya kalecisini yere yatıran ya da zorlayan tek bir şutu yoktu henüz.
Uzaktan bir iki cılız deneme... O kadar...
26'da ilk tehlikeli atak soldan Semih'ten geldi.
Uzun pası, rakibinin müdahalesine rağmen harika kontrol edip hızla kaleye yönelen Semih, çok yakından vurdu ama kaleci kornere çeldi. "Yürüyen Ağabey" Cenk Tosun, pozisyon sonrası, "Neden bana vermedin?" diye azarlıyordu çocuğu...
Niye ve nereye verecekti ki?
Yani, zaten verse ne olacaktı ki?
31'de Semih bu kez soldan girip çaprazdan sert vurdu. Yan ağları nişanladı...
Herhalde içinden "Allah'ın hakkı üçtür" diye geçiriyor...
Dur bakalım.
35'nci dakikada, sağ kanattan kullanılan kornerde Antalyasporlu rakibi Bahadır'ın formasından çeken Fernandes'in hareketini VAR'da inceleyen hakem Burak Pakkan penaltıyı çaldı ve Fernandes'e de bir sarı kart yazıldı. .
Penaltı vuruşunu gole çeviren Adam Buksa durumu 2-0 yapıyor ve yukarıda sözünü ettiğim "Muhtemel kötü senaryo"nun ayak sesleri duyulmaya başlıylordu.
41'de sağdan içeri, tam kale çizgisine atılan pası gol yapamayan Cenk, "Yeter artık" dedirtiyor ve gözler Santos Dayı'ya dönüyordu bir kez daha.
Daha ne kadar tahammül edeceğiz buna be Dayı?
Uzatma dakikaları gösterilirken Amartey'in müsait pozisyonda ama "İş olsun diye" attığı şut üstten auta giderken seyircinin isyanı giderek köpürmekteydi.
Nitekim, ilk yarıyı bitiren düdükten az önce, köpüren tribün patladı:
O meş'um sloganla inledi bütün Dolmabahçe:
"Formayı çıkarın, ......... gidin"
E abi, bu noktaya getirmeyin seyirciyi siz de...
Soyunma odasına giderken tercüman, Santos Dayı'ya aktardı mı acaba bu sloganı?
Bence iyi olurdu.
Daha da kötüsü...
Maçı bizim basın tribününün tam aşağına rastlayan bölümde izleyen bir arkadaşım, şöyle mesaj attı:
"Abi sahaya inip hem Santos'a hem de Cenk'e birer yumruk atsam kaç ay hapis yatarım?.."
"Aman oğlum.. Tribünden alkış alırsın da, yüce Türk Adaleti, gözünün yaşına bakmaz... Neticede Ankaragücü Başkanı değilsin... Uyma şeytana..."
İkinci yarıda "Başka bir şeyler" olması gerekiyordu mutlaka.
Ve o "başka bir şey" neredeyse anında geldi.
20 saniye dolmamıştı ki, sağdan hızla inen Rashica içeri çıkardı topu.
Haftalardır hep uzaklardan şansını deneyen Ernest Muçi, sonunda "İnönü'de hesabı açıverdi"
Dakika 46 .. Durum 1-2
Devreye giderken formaları çıkarttıran seyirci bu kez "formaları giyidiriverdi" oyunculara yine.
Dur bakalım n'olucak?
İlk yarının en kötülerinden Amartey çıkmış Muleka girmişti oyuna bu arada...
Peki ya Cenk?
O hâlâ sahada.
Santos sabrımızı deniyor.
60'ncı dakikada, bu sabrın taştığını nihayet anlayan Dayı, Cenk'i "ıslıklar ve yuuuh sesleri arasında" aldı oyundan.
Stat anonsunu yapan arkadaş, "Takıma destek.. Biz böyle maçları çok aldık..." diye tribünü susturmak istese de, başaramadı.
Tribün haklı.
Böyle maçları "çok aldığımız" günlerde bu kadar dökülmüyordu bu takım.
Kaza golleri ile geriye düşüp, asılıp alıyordu "böyle maçları"
Sahada artık Aboubakar var, Cenk'in yerine.
Bakalım o ne yapacak?
Aylar oldu görünmeyeli.
Tamam, bir ara Afrika Kupası'ndaydı ama, döndükten sonra da göremedik.
Oyuna gireli 10 dakika oldu. Hâlâ yok ortada.
Girdi mi, sahiden?
Bir pozisyon var.
Muleka kendi sahasından çıkarıyor topu.. Yanında Aboubakar. Adeta bğaırıyor Abou'ya "Koş ileri de sana atayım" diye... Abou, ısrarla Muleka'nın yanında "düz koşu" yapıyor. Gitmeye niyeti yok. O zaman ne işin var o "kutsal formanın" içinde kardeşim?
Maçı çevirsin diye ihtiyacı var Beşiktaş'ın senin gibilere.
Arada bir, aynı Cenk'in yaptığı gibi, kendisine gelen topları sırtı dönük biçimde arkadaşlarına servis edip kayboluyor.
Ancak, saha da öyle bir bir hava esmeye başladı ki, Karakartal "Bu maçı alabilmek için kararlı" gibi...
78'nci dakikada, önce karşı karşıya Muçi kaçırdı. Dönen topa Aboubakar vurdu onu da kaleci Leite çıkardı. Ondan dönen topa Muleka çaktı. Onu da çıkardı kaleci.
Geri kalan sürede, Beşiktaş'ın geç gelen hırsı da para etmedi.
Muleka'nın patlamasının yarısı bile Aboubakar'da olsa, rakip kale önünde bir şeyler yapabilecek Beşiktaş, yine "çakaralmaz" hüviyetinde çaresizlik içinde kıvranıp durdu.
5 dakikalık uzatmada da durum değişmedi.
96'ncı dakikada kaleci Mert'in de katıldığı bir gol pozisyonunda, Mert'in vurduğu kafadan Antalyaspor'lu oyuncunun eline çarpan topu VAR uzun süre inceledi. Hakemi çağırdı.
Hakemin de izlemesi sonucu, penaltı kararı çıktı.
Rashica'nın penaltı vuruşu kaleye girdi. Ama "öteki ayağına da çaptığı" gerekçesi ile itiraz üzerine iptal edildi.
Ve maç böylece 2-1 Antalya'nın galibiyeti ile sona erdi.
Artık "Santos Dayı'nın mumunun söndüğü" bir maç izledik.
Yatsı gelmiş geçmiş, Teravih de kılınmıştı.
Buradan sonra pek bir şeyin değişmeyeceğini de görmüş olduk.
Artık gelen yeniyor Beşiktaş'ı, giden yeniyor.
Geçen maçın yazısını nasıl noktalamıştık?
Bu takım, bu kadro ve bu oyunla mı Kupa'da iş yapacak?
Umarız yanılırız ama...
Kayıp sezonun kayıp maçlarından birinden daha çıkıyoruz.
Taraftar maç sonunda hiçbir şey söylemeden dağıldı.
Daha ne söylesin ki?