Beşiktaş'ın kaderini değiştirecek tüyo: Bu yapılırsa takım kimseye muhtaç kalmaz. Zafer Arapkirli açıkladı...

Beşiktaş'ın kaderini değiştirecek tüyo: Bu yapılırsa takım kimseye muhtaç kalmaz. Zafer Arapkirli açıkladı...

BEŞİKTAŞ'IN KADERİNİ DEĞİŞTİRECEK TÜYO: BU YAPILIRSA TAKIM KİMSEYE MUHTAÇ KALMAZ

Maç öncesi, gün içinde sosyal medyada bir haber gördüm.

Yazanın yalancısıyım.

Şöyle bilgiler içeriyordu:

“Beşiktaş teknik direktörü Fernando Santos, kaldığı otelin maliyeti çok yüksek olduğu için kulübü düşünerek eve taşınmaya karar vermiş. Villanın çok pahalı olacağı düşüncesiyle de, normal bir daireye taşınmış. Ayrıca video analizi yapmak üzere ekibine kattığı bir elemanın ücretini de kendisi ödemek istemiş ama kulüp kabul etmemiş üstlenmiş...”

Harika haberler bunlar.

Demek ki, “Adam gibi adam” sıfatını hak edecek bir hocadan söz ediyoruz. Mütevazı, düşünceli, müsrif olmayan, hava yapmayı sevmeyen, hele ki bu zamanda yani meteliğe kurşun atılan bir ortamda, gırtlağına kadar borçlu bir kulübe yük olmak istemeyen bir teknik yönetici bu Santos Dayı...

Bütün bunları bir yana koyalım.

Ama, bir teknik direktörün sadece bu nitelikleri taşıması yeter mi?

Sezon başından beri “yab – boz – otur – kalk” mevkii haline getirdiğiniz bu görevi emanet ettiğiniz birinden, tabii ki başarı da talep edersiniz.

Bu sezon da “başarı” aslında çok zor değil. Üçüncü olsan yetecek...

Yani “Ligin ilk 2’sini” hiç düşünmek zorunda değilsin. Bulunduğu yeri koru yeter. Onu bile koruyamamışsın. Trabzon’a kaptırmışsın. Geri almak için de en azından her hafta kazanıp, üstelik averajını da düzeltmek zorundasın.

Yani kısacası, işin aslında basit.

Kolay maçları (görece kolay) kazanacaksın. Kadro kalitesi ve tecrübesi senden daha geride takımları yeneceksin en azından. Basit puanlar yitirmeyeceksin.

Yenilgi haklarını, derbilerde filan kullanacaksın.

Ama, bakıyoruz ki deplasmanlarda olmadık puanlar yitirerek geliyorsun.

Bunun da en önemli nedenlerinden birini her maç sonrası yazıyorum. Bütün maçlarını izliyoruz Beşiktaş’ın, hepsinde izlerken de (yani skor ve puan belli olmadan) maç sonunda da aynı şeyleri konuşuyor ve yazıyorum.

Ciddi bir sürat eksikliği var Beşiktaş’ta. Bazı oyuncular istisna olmak üzere koşamıyor takım. Ne bireysel, ne de takım halinde hızlı hnareket edebiliyor.

Futbol oyununda da, diğer takım sporlarında da “sürat” dediğimiz şey sadece koşuyla ilgili değildir. “Düşünme sürati” de önemli. Yani topu ayağına aldığında hızlı karar verme yeteneğinden söz ediyorum.

Bu olmayınca, yani karar verme süresi uzayınca, takım da hem tek tek hem de topluca hızlı hareket edemiyor.

Hücumda da, savunma da önemli bu faktör.

Yoksa, bu “sürat” söz konusu çözülürse, Beşiktaş’ın gol atamayacağı takım yok. Ama ciddi bir sıkıntı var.

Ezeli rakiplerinin (ki ikisi de kopmuş gitmiş zaten) Beşiktaş’a göre en önemli artıları bu.

Hem hızlı çıkabiliyorlar.

Hem hızlı geri dönebiliyorlar.

Hem hızlı düşünüp eyleme geçebiliyorlar.

Bu özellikler de gollere ve puanlara dönüşüyor.

Özetle...

Beşiktaş’ın Rashica ve Semih gibi hızlı düşünüp hareket edebilen, koşan, Masuaku ve El Musrati gibi hızlı karar verip eyleme dönüştüren oyunculara ihtiyacı var.

Gedson ve Ghezzal’in ayak bileği yetenekleri kıvraklıkları tek başına yeterli değil.

Bir de tabii Necip gibi fedakar adamlarınız olması lazım.

Maçın ilk yarısında ev sahibi İstanbulspor’un Beşikaş kalesinde daha sık görünmesinin ve daha sık pozisyona girebilmesinin sırır da buydu zaten.

Çünkü, “Daha hızlı”ydılar...

Tribünlerin “Beşiktaş’ın Çocuğu” diye her hafta biraz daha sıkıca bağrına bastığı Semih Kılıçsoy 23’ncü dakikada attığı golle, “bitirici vuruş” nedir bir kez daha gösterdi.

Müthiş çekip düzeltti ve tam yerine yolladı topu. 1-0 yaptı durumu.

Son bir iki maçta olduğu gibi Cenk Tosun’un da “Ben koşamıyorum, yürüyerek oynarım. Ama en azından nereden iyi vuruş yapılabileceği konusunu iyi bilirim. Al bari sen vur kardeşim” demesi etkiliydi tabi bu golde.

Kendi denemelerinde yine saç baş yoldurdu Cenk (The Walking Forward)...

İnsan onca yıl kendisini bu kulüpte efsane yapan “vuruş yeteneğini” bu kadar mı unutur? O kadar çok ki bu örnekler. Sadece bu maçta kaç tane oldu. Hangisini anlatayım?

Peki o onuttu da, teknik direktör Santos Dayı bütün bu olan biteni göremez de, neden her maçta “vazgeçilmez adam” gibi ilk 11’de sahaya sürer?

10 kişi oynamayı en baştan kabul eden birini eleştirmez miyiz biz de?

İkinci yarıda yine benzer bir görüntü vardı sahada.

Ama bazen tek bir pozisyon, gidişatı değiştirebiliyor futbolda.

54’ncü dakikada İstanbulspor rahat çıkabileceği bir pozisyonda ağır kalınca, MuçiGedsonRashica üçlüsünün baskısı ile kazanılan topa alıp kısa bir deparla şut pozisyonuna kadar götüren Muçi, o kadar güzel gördü ki, köşeyi...

Durumu 2-0 yaparak takımına derin bir nefes aldırdı.

Hep söyleriz, bazen iyi gitmeyen durumlarda “kişisel sihirbazlıklar” hem gidişatı hem de ruh halini değiştiriverir.

Şu notu buraya düşelim.

Bu ara transferde Beşiktaş’ın (nazar değmesin) iki önemli nokta atışı olmuş.

Bunlardan biri Muçi (şut iştahı ve minimum hatalı oyunu ile) diğeri de basit ama etkili kararlarıyla ve ortaya çok açıkça çıkan oyun zekası ile Al Musrati.

Kim buldu getirdiyse, Allah razı olsun.

Ama, sadece bunları bulmak önemli değil.

Biraz da altyapıdan yeni Semih’ler bulmak lazım.

Lazım ki, yürüyen emekli forvetlere (sözde forvetler diyelim) muhtaç kalmasın takım.

Yürüyen emekli forvetler demişken, 77’nci dakikada, Santos Dayı bunlardan birini Semih’in yerine oyuna soktu.

Vincent (The Walking Striker) Aboubakar yani.

Rashica’nın yerine de Ghezzal’ı aldı oyuna.

Yerinde değişiklikler.

Galatasaray maçı öncesi, 15 dakika dinlenmek bile önemli, Semih ve Rashica için.

Galatasaray maçı demişken, Gedson’un bu maçta gördüğü sarı kart nedeniyle cezalı duruma düştüğünü ve Derbi’de oynayamayacağını da not düşelim. Önemli bir eksiktir tabii.

Bu maçın özeti...

Beşiktaş’ın ikinci yarıda daha akıllı bir enerji kullanımı.

Gelecek hafta derbiye bu futbol ve bu insan malzemesi yetmese de...

Gedson ve Bahtiyar kart cezalısı durumuna düşüp, derbide oynama haklarından “akılsızca” feragat ettiler.

Ama derbilerin skoru ve sonucu önceden belli olmaz.

Onu da hatırlatalım.

Yazarın Diğer Yazıları