Beşiktaş'ta kimin pişmemiş patates olduğunu açıkladı. Zafer Arapkirli yazdı
BEŞİKTAŞ'TA PİŞMEMİŞ PATATES KİM?
Her şeyin bir garip olduğu bir gece.
Avrupa kupalarında 20.45’te 21.45’te başlayan maçları anlarım.
O ülkelerin saat dilimlerine göre, diyecek bir şey bulamazsın.
Ama hafta içinde İstanbul’da 20.45’te maç mı başlar kardeşim? Maç tek maçlı eleme sistemine göre oynanıyor. Ya uzasa? Ya penaltılara kalsa? Perşembe gününün ilk saatlerinde döneceğiz evlerimize. İstanbul gibi bir metropolde uzak semtlerden nasıl gelip de gidecek insanlar? Üstelik de metro gece yarısından yok hafta içinde.
Maç başlıyor.
23’ncü dakikaya kadar topla neredeyse tek başına oynayan Beşiktaş, ilk “şutumsu” pozisyonu 23’ncü dakikada buluyor. Ona da şut denirse. Soldan Masuaku’nun yaptığı ortaya “öylesine” vuran ama aslında pekala gol yapılabilecek bir mesafeden vuran Gedson, topu dışarı atıyor.
O dakikaya kadar Konyaspor neredeyse yarı sahayı geçmemiş. Buz gibi İstanbul ayazında Beşiktaş kalecisi Mert Günok, hareketsizlikten tir tir titreyecek adeta.
Öyle abuk bir maç yani.
Sıfat tamlamasının ilk sözcüğü “Çeyrek” olmasa, Türkiye kupasında son 8 takım arasındaki bir aşamada olduğumuzu bile unutacağız. Çeyrek Final böyle mi olur yahu?
Beşiktaş, haftalardır ilk kez değişik bir dizilişle sahada. Santos Dayı sonunda anladı “Cenk’le başlamanın 10 kişyi ile başlamak” anlamınaü geldiğini ve bu sefer başka bri diziliş deniyor. Rashica – Semih – Muçi’den oluyan bir 4-3-3 ileri üçlüsü yapmış. Yani şut atma isteği ve iştahı 3 oyuncusunu birden hücum hattına dizmiş.
İyi yapmış da...
Beşiktaş’ın ilk “şut gibi şutu” 32’nci dakikada geldi. Muçi, her zaman yaptığı gibi “Ben vurayım da, yoklayayım da, en azından biri şut atmıy olsun” diyerek vurdu uzaktan. Soldan, paslaşılarak serbest atıştan gelen topu kaleye yolladı. Konyaspor’un genç kalecisi Deniz tutamayıp elinden sektirince, Salih Uçan tamamladı.
Durum 1-0 olduktan sonra biraz daha iştahlandı ev sahibi Beşiktaş. Semih de 34’te denedi kaleyi. Ama o kadar yalnızdı ve o kadar namüsait bir pozisyonda vurdu ki, gol olması imkansızdı.
Konyaspor’un ilk şutu 36’ncı dakikada geldi. İnanılır gibi değil. Üstelik, öyle büyük bir baskı da kurmuyor Beşiktaş. Yani öyle dalga dalga da gelmiyor Konya’nın üzerine. Top çeviriyor sadece. Soldan Masuaku’nun amaçsız ortaları, Svensson’un boşuna koşuları, ortadan Al Musrati’nin akıllı ama “kimsenin sahip çıkmadığı” topları filan. Başka bir şey yok Beşiktaş’ta.
Yani, Konyaspor biraz cesaretli olsa yine de zorlayabilir Beşiktaş’ı. Onlar da belli ki top oynamaya değil, “Olur da tutturur bir tane atıp üzerine yatarsak turu geçeriz” hesabıyla gelmişler İstanbul’a, İnönü’ye.
Böyle bir maç izledik ilk devre.
Ama kupa maçı bu. Atan alıyor. Yani, “1-0 olsun bizim olsun” mantığı ile bile oynayabilirsin. Çok riskli olsa da.
İlk yarıdaki futbol Santos Dayı’yı ne kadar “kesti” bilemem. Ama Necip ve Musrati’nin dışında kimsenin görevini tam olarak yaptığı söylenemez. Zaten onlara da çok fazla iş düşmüyordu ilk devre. Sadece “Temiz, akıllı ve yerinde paslardan” söz ediyorum.
Seyirci bile maçı bırakıp hafta sonunda oynanacak derbideki rakibi hedef alan ve kimi zaman (neredeyse tamamen) bel altına inen tezahürata başvurdu. Bunu hep yapıyorlar.
Yahu kardeşim, Galatasaray maçını hatırlatan bir iki tezahürat yaparsın da, maç önünde ya da sonunda yaparsın bunu “Bekle bizi. Seni yeneceğiz...” filan anlamında bir gönderme yaparsın. Ama önünde oynanan ve “sessiz, sakin, abuk, hantal, hımbıl” bir maçı ateşleyeceğine, niye Galatasaray maçı yani?
İkinci yarıya çıkarken Santos Dayı Salih Uçan’ı dışarı alıp Cenk Tosun’u soktu kadroya. Anlaşılan “İkinci yarıda 10 kişi bile oynasam yeter bu Konya’ya karşı” diye düşünmüş olmalı.
Nitekim, bu düşüncesinde haklı olduğu çıktı ortaya.
56’ncı dakikada soldan bireysel çabası ile Muçi’nin getirdiği ve “al at artık” diye verdiği “lokum gibi” topu Rashica iyi vuramayıp kornere yol açtı.
O korner, Gedson’un ayağından, Cenk’in kafasına geldi ve Cenk hayatının en kolay kafa vuruşlarından birini yaparak topu 2’nci gol olarak Konyaspor ağlarına yolladı.
Yani bize mesajı şu oldu Cenk Tosun Paşa’nın:
“Yürüyorum mürüyorum ama, böyle ‘armut piş ağzıma düş’ topları da kaçırmıyorum...”
Böylece, “2-0 sıfır olsun bizim olsun” durumu oluştu. Böyle “durağan ve hımbıl” bir gecede buna da şükür. Hiç fena sayılmaz. Zaten kendini yormaya ne gerek var? Hafta sonu derbiye dönük bir antrenman maçı niteliğinde geçiririz bu geceyi de...
Golden sonra tribün iyice coştu ve “İnönü Cimbom’a mezar olacak!..” tezahüratı patladı bir ara...
Bu futbolla mı?
Pek emin değilim tabii.
74’te, Cenk Tosun’la ilgili söylediklerimizi kanıtlayan bir pozisyon gördük. Semih harika verdi Cenk’e. Ama Cenk topun geldiğini gördüğünde ofsayttaydı. Çok küçük bir çaba ile çıkabilecekken, o pozisyonda aldı ve Muçi’ye çıkardı. Harika vurdu Muçi. Ama gol tabii ki sayılmadı. Cenk’in “hareketsizliği” yüzünden.
O kadarcık kaldır be çocuk, (nası desem?) bedenini...
Ama yok işte. Artık koşmuyor. Koşmak bir yana ceza sahası içinde bile bir iki metrelik mini deparlara bile mecali yok. Sadece “top gelecek ve vuracak”
Her zaman her defans verir mi bu fırsatı sana?
Diyebilirsiniz ki, “Adam 2’nci golü atmış. Belki de turu getiriyor. Daha ne vuruyorsun?”
Ben sezon başından beri kaçırdıkları yüzünden, Beşiktaş’ın, Fener ve Cimbom’un neredeyse 30 puan gerisinde kalmasının hesabını soruyorum bu adamdan... İş o kadar ciddi.
Mesele bu maç değil yani.
80’den sonra anlamsız biçimde topu Konyaspor’a bırakan Beşiktaş, 83’te az kalsın soğuk duşla karşı karşıya kalıyordu. Sonradan oyuna giren Bahtiyar, gereksiz bir çalım denemesiyle topu kaptırma tehlikesi yaşayıp Mert’e geri pası verdi. O yetişemeyince Konyaspor’a şut şansı doğdu. Cefakar ve fedakar Necip neredeyse çizgiden çıkarmasa, belki de son 10 dakika kabus gibi geçebilirdi.
Santos Dayı son dakikalarda Semih’i ve Muçi’yi dinlendirmeye karar verdi Muleka ve Ghezzal’ı oyuna
aldı.
Maç bu minvalde, yani rölanti bir tempoda başlamış ve bitmiş oldu.
Ama şunu söylemek lazım. Futboldan biraz anlayan herkes kabul etmeli. Bu oyun ne Galatasaray önünde ne de Ankaragücü karyısında yeter Beşiktaş’a.
Haydi diyelim GS maçı sadece “prestijden” ibaret. Yenilsen de bu ligin en iyilerinden ezeli rakibine yenilmiş olursun. Şampiyonluk şansın filan yok.
Ama yarı finalde oynayacağın Ankaragücü’ne de yetmez bu futbol.
İsteyen Fenerbahçe’ye sorsun.
Sonuçta “yarı final yanı finaldir abi” diyebilirsin.
Haklısın. Ama...