Zafer Arapkirli açıkladı: Bu sezon Beşiktaş'ta ilk defa olan şey ne? İnönü'de neler yaşandı?
BEŞİKTAŞ'TA İLK DEFA OLAN ŞEY NE?
Şunu kabul etmek lazım…
Bu Kartal’ın başına bu sezon gelenler, pişmiş tavuğun da, horozun da, martının da, leyleğin de, şahinin de atmacanın da, hatta tavus kuşunun bile başına gelmemiştir.
Ligin 26’ncı haftasına girmişiz. İlk kez yerlisiyle, yabancısıyla, yenisiyle eskisiyle, sakatlıktan döneniyle, cezada döneniyle, Afrika Kupası’ndan döneniyle, bir arada çıktılar sahaya.
Santos Dayı’yı öldür ama hakkını yeme. Dönüp dese ki, “Adam vardı da oynatmadık mı?” Vallahi haklı olur. Bugün sahada “adam”ın fazlası var, eksiği yoktu.
“Fazlası kim?” diye soracak olursanız, cevabım belli. “Yürüyen Paşa” Siz onu “Tosun Paşa” diye tanıyorsunuz. Artık biz bıktık yazmaktan. Ama gelip giden tüm teknik direktörler, bugün de Santos Dayı, bir türlü vazgeçemiyor bu adamdan.
Geçmişteki emeklerinin başımız gözümüz üste yeri var. Ama bu oyun yürüyerek oynanmıyor. Elin oğlu niye maç üstüne maç kazanarak ligin tepesinde ilk 2 sırayı işgal etmiş de sen yanına yaklaşamıyorsun?
Cevabı biliyorsunuz… Koşarak, üstelik çok koşarak, çita gibi koşarak oynuyorlar. Yalan yok. O yüzden de, imrenerek izliyoruz bu sezon o “Elin Oğulları”nı. Doğruya doğru. Bugün sahaya, elindeki en güçlü malzeme ile çıktı Beşiktaş. Semih’se Semih, Muçi’yse Muçi, Musrati’yse Musrati, Masuaku’ysa Masuaku. daha ne olsun? Gedson orada, Rashica orada. Kenarda Ghezzal hazır bekliyor. “Yedek yürüyen golcü” Muleka bile var, yedek kulübesinde Hatta ve hatta, çok uzun bir aradan sonra, Aboubakar bile kulübede hazır tutuluyor.
Eh artık Santos Dayı… Tencereler orada tavalar burada… Yağ da var salça da.. İyi bir yemek hammaddesi de sürmüşsün sahaya… 10 kişi de olsa… Yemeği yapmak sana düşüyor. Çatal bıçak elde, peçeteyi sermiş bekliyoruz.
Lakin, 20 dakikayı geride bırakırken, kafayı klavyeden kaldırıp sahaya baktığımızda pek bir değişen yok sahada.
Yine gereken viteste koşamıyor takım. Gereken hızda çoğalamıyor rakip alanda. Buna mukabil, defansta Konyaspor’un cılız ataklarını daha bir güvenle karşılamasını biliyor.
İyi ama, kendi sahanda, İnönü’de, üzerine gelen rakipten topu aldın mı, oyunu (üstelik bu kadronla) hızla rakip sahaya yıkmayı bileceksin. Bak, yine “karşılaştırma yapma” diyeceksin ama… “Elin oğlu” öyle yapıyor. O yüzden affetmiyor topu rakipten aldığında. Bu sporun raconu böyle.
Bunları yaza yaza gelmişiz 34’ncü dakikaya. Ne bir tempo gördük bu dakikaya kadar, ne şöyle adamakıllı bir şut, ne de Konyaspor’u sahasına hapseden bir baskı. Haydi hapsedemiyorsun, bari geriden kontratakla çık. O da yok. Su tadında bir maç oluyor.
İnsan ister istemez o beğenmediğiniz Rosier ve N’koudu’yu arıyor. Ve tabii ki orta sahanın dinamosu talihsiz sakatlıkla sezonu kapatmış bulunan Amir Hacıahmedovic’i…
E peki o kadar yeni adamı niye aldık? Bilmem? “Bunlarla olmuyor” diyorduk ya… Belki “onlarla olur” hesabı… Vallahi, ilk yarıda onlarla da bunlarla da bir şey olmadığını gördük.
Semih’e bile doğru dürüst top atamadı takım. Attığı zaman da müsait pozisyonda değildi. Peki “Kim iyiydi?” Diye sorarsan… Tribün. Sezon başından beri eleştirdiğimiz tribün, bu maça buz gibi havaya ve hafta içi geç başlayan maç olmasına rağmen büyük ilgi göstermişti ve Allah için takımın yenilerini de eskilerini de bağrına basarak destekledi.
İlk yarıda başka da bir şey görmedik. Tribün de, enerjisinin ve toleransının yüzde 50’sini tüketti 45 dakikada. Devre arasında Basın Tribünü’nün “fuayesi” diyebileceğimiz çay kuyruğunda ve “pisuvar alanında” herkesin görüşü aynıydı. Bir mucize veya bir sihirbazlık olmazsa, bugün de yine buradan homurdana homurdana çıkacak herkes.
49’da geldi o sihirbazlık… Önce solda bomboş pozisyonda Cenk vurdu kaleciden döndü. Dönen topa Semih vurdu o da kaleciden kalenin üzerinden kornere çıktı.
Paslaşılarak kullanılan kornerden gelen topu Rashica içeri güzel ortaladı. Semih bu kez kafayı uzattı ve bu kez skor tabelası değişiverdi.
1-0 tüm atmosferi de değiştiriverdi bir anda. Beklenen “sihirli dokunuş” yine “harika çocuk”tan gelmişti. Stada bambaşka bir hava geldi o dakikadan sonra. Bazen böyle bir “silkiniş” lazımdır maça. O silkiniş duygusunun takıma hakim olduğunu gördük o dakikadan sonra.
Hani, deyim yerindeyse, “Bu maçı almak lazım. Başka yolu yok” havası geldi takıma. Yine beklenen sürat yok ama, biraz daha enerjik bir oyun. Daha fazla yerini bulan paslar, daha fazla rakibin pas yollarını tıkama enerjisi, filan… Rakip yarı alana iyice yerleşen daha iştahlı bir Beşiktaş Ama, ikinci gol bir türlü gelmiyordu.
Çünkü pozisyon üretme arızası orada, yerinde duruyordu. Derken, pozisyonlar da gelmeye başladı. Lakin kaleyi bulan ve kaleciyi mağlup edebilecek kalitede şut gelmiyordu.
O “vurucu güç” için gözler yedek kulübesine çevrilmeye başladı.
Kim? Tabii ki Vincent Aboubakar. Bakalım bu kısırlığa çare olarak Santos Dayı, onu ne zaman sürecekti sahaya?
Onu beklerken, 68’de Rashica’nın uzaktan bir denemesini gördük ama.. Yine karavana!
Konyaspor 2 oyuncu değişikliği birden yaptı bu dakikada. Ve nihayet beklenen 2’nci gol geldi. Hem de kimden? Yürüyen Paşa’dan. Sağdan Rashica getirdi, göbekte Muçi’ye al da vur dedi. Muçi iyi vurdu ama kaleciden döndü. Dönen topa Cenk akıllı bir hamle ile, adeta kaleci Slowik’in elleri arasından dokundu.
Dakika 71… Durum 2-0 olunca herkes derin bir “ohhh” çekti statta. Öyle ya, uzun süredir burada şöyle arkasına yaslanıp rahat bir maç izlediği günü unutmuştu herkes. Pozisyonlara, kaçanlara, yürüyenlere koşanlara daldık.
Az kalsın unutuyorduk. Yeni transfer El Musrati’ye bir paragraf açmak lazım. İştahlı, hazır, fiziğini ve top tekniğini iyi kullanıyor. Basit ve yerinde paslarla özellikle ilerideki arkadaşları hızla beslemesini biliyor.
Bugünden söyleyelim. Bir sakatlık bir şanssızlık olmazsa bu adam iş yapar bu takımda. Eh bari o yapsın artık…
Kronometre 80’i gösterirken kenarda iki tanıdık simayı gördük ısınırken. Aboubakar ve Ghezzal, Cenk ve Rashica’nın yerine girdiler. Yerinde iki değişiklikti bizce. Ama girenlerin, her ikisi de nedense “Yuuuh” sesleri arasında dahil oldular oyuna.
Aboubakar’ın girişi ile Semih sol kanada çekildi. Abou ortada görev aldı. Semih çok çalışıyor. Tribün de arkasında. “Beşiktaş’ın çocuğu” tezahüratı ile sürekli arkadan ittiriyor tribün.
86’da Muçi’nin yerine oyuna alınan Salih Uçan da “yuuuuh” sesleri ile giriyor sahaya. Tribün yapmak istiyor anlamak mümkün değil. Yahu uzun süre sonra burada 2-0 oynuyorsun tadını çıkar be kardeşim.
Geçmiş başarısızlıkların faturalarını kesmenin günü ve zamanı mı? Evet, kırgınlıklar ve hayal kırıklıkları tavan yaptı bu sezon… Ama bırakın oynasın takım. Bu tribünün, “demotivasyon”da da üstüne yok be birader!.
Uzatmada Gedson ve Semih’in yerine Demir Ege ve Bahtiyar’ı aldı Santos Dayı… Belli ki o da derin bir nefes almış ve tadını çıkarıyordu bu nefesin. Ama bu oyunun yeterli olmadığınıo o da iyi biliyor.
O da ev ödevinin daha çok ve karmaşık olduğunun farkında olmalı… En azından öyle umuyoruz. Çünkü her rakip Konyaspor gibi kolay teslim olmaz.