İnönü'de büyük skandal: Zafer Arapkirli rezilliği yazdı
İNÖNÜ'DE BÜYÜK SKANDAL
Kim bilir kaçıncı kez, bu ligde aynı şey oluyor.
İki takım sahada.
Bunlardan birinin ligde 3’ncülük dışında bir iddiası yok.
Boşa harcamış tüm sezonu.
Sahadaki rakibi şampiyonluğun en güçlü adaylarından biri. Hattâ, liderliği elinde tutuyor.
Ama her iki takımın ezeli rakiplerinden biri de, aynı şampiyonluğun diğer ucundan tutmuş, zorluyor.
Ve garip biçimde, umudunu bugün sahadaki “iddiasız” tarafa bağlamış.
Ama futbolun öyle bir adaleti yok.
Yani “maç öncesi kağıt üzerinde” daha geride görünen taraf ille de kaybedecek ya da puan olarak açık ara farkla önde olan takım “banko kazanacak” dile bir kural da yok.
Böyle bir atmosferde çıkılan maçta, Beşiktaş’ın Galatasaray karşısında kağıt üstünde daha rahat olduğunu söyleyebiliriz.
Yani, evet prestij de önemli. Galatasaray’a yani ezeli rakiplerinden birine kendi sahanda boyun eğmeyeceksin tabii...
Ama bir yandan da “kaybedersen” işin ucunda ölüm yok.
Maçın ilk yarısından, 2’nci dakikada gelen (kendi kalesine attığı) talihsiz golü çıkar, Beşiktaş’ın bu “mental rahatlığının” etkisini oyuna yansıttığını gördük. Üstüne üstlük sürekli olarak eleştirdiğimiz “dikine oynamama, gereksiz pas yapma ve hızlı hücum edememe” hastalıklarından arınma görünümünde bir Beşiktaş izledik.
Daha önceki haftalara oranla çok daha arzulu hücum eden ve sürekli bir tempo tutturabilen bir ev sahibi Beşiktaş.
Galatasaray’ın defansif zaaflarından sonuna kadar yararlanmasını bilen bir Beşiktaş.
Rashica ve Muçi’nin yıldızlaştığı ilk yarıda Galatasaray defansının tek doğrusu Kara Kartal’ın yıldız golcüsü Semih’e alan bırakmamasıydı. Rashica’nın sürekli beslediği ceza sahası içi ve altı pasta topla buluşma olanağını hep Cenk elde etti ama o da toplara yetişemedi. Çünkü yürüyerek geliyor oralara.
Galatasaray ise, Al Musrati’nin kendi kalesine attığı korner haricinde öyle çok tehlikeli bir atak yapamadı. İcardi ve Kerem Aktürkoğlu’nun ilk yarıda “yokları” oynadığı, orta sahadan doğru dürüst top yapamayan bir şampiyon adayı hüviyetindeydi Sarı Kırmızılı takım.
Beşiktaş’ın yeni transferi Al Musrati’yi geldiği günden beri övüyorum. Hiç de pişman değilim. 2’nci dakikadaki talihsiz ters vuruşundan sonra, konsantrasyonunu da yitirerek çok hata yaptı. Ama genelde hep düşük istatistiklerle oynayan arkadaşları Colley, Amartey ve tabii ki “Hep takımın en iyisi” durumundaki süper kaptan Necip, o hataları akıllıca kapattılar.
İkinci yarıda manzara pek değişmedi.
Yine daha etkili ve arzulu görünen Beşiktaş, bu sefer kendi beceriksizliklerinin değil Halil Umut Meler’in kurbanı oluyordu.
51’de alakasız bir pozisyon için Galatasaray’a penaltı çalabilir miyim diye epey uğraştı ama veremedi. VAR “devam” dedi.
Ama 2 dakika sonra, 54’te, Cenk Tosun’un formasından çekilip kendi etrafından dördürülerek düşürülmesine hem Halil Umut, hem de VAR odası sessiz kaldı.
Skandal bir karardı.
Beşiktaş’a, “Bizimle böyle oynayacaksanız, hiç oynamayalım” dedirten bir andı.
Tartışılacak bir durum bile yoktu pozisyonda.
Ama hakemler “skora denge gelsin” istemediler.
O zaman, geriye kalan 40 küsur dakika niye oynanıyor ki.
Skor levhasını TFF “maç sonucu” olarak yazsın deftere, herkes gitsin evine dinlensin.
Yarın iş var güç var.
Hakem Meler, 90’da Omar Colley’e VAR’a da giderek gösterdiği kırmızı kartta da hatalıydı. Ayağa temas bile yok. Adam topa dalıyor. Rakibi de hakemi aldatmaya dönük hareketle zıplayıp kendini yere atıyor.
Klasik bir skandal karar daha.
Bu Halil Umut Meler’in maç yönetmeye hazır hale geldiğinnden emin misiniz?
Beşiktaş, 80’den sonra Rashica ve Cenk’in yerine oyuna aldığı Muleka ve Aboubakar’dan da bir verim alamayınca, umudunu bir mucize bağlamıştı zaten.
O mucizeler de bu maçta hep hakem marifetiyle rakibi lehine gerçekleşti.
Maç, başladığı gibi (yani 1-0 başlamıştı), 1-0 bitti...
Beşiktaş kendi seyircisi önünde haftalardır oynamadığı kadar iyi bir top oynayarak kaybetti.
Taraftar üzüldü.
Fenerbahçe üzüldü.
Ama tek sevinen olmuştur diyebiliriz.
O da hatasıyla sevabıyla bu maçın altından kalkan Santos Dayı’ydı.
Ben bu maçın muhasebesini böyle yaparım.
Skoru hakemin belirlediği bir maç sonrasında Santos’a haksızlık edemem.
Kimse kusuruma bakmasın.
Galatasaray’ı tebrik ediyorum.
Ama bu yarış, daha “adil” devam etmeli.
Onu da söylemek yazım.