Beşiktaş Trabzonspor'u nasıl yendi? İnönü'de neler oldu? Zafer Arapkirli açıkladı
BEŞİKTAŞ TRABZONSPOR'U NASIL YENDİ?
İnönü’de izlediğim son maçtan eve dönerken metroda karşımda orta yaşlı bir hanımefendi oturuyordu.
Üzerinde kalın çubuklu forma, boynunda “Ölümüne Kara Kartal” yazılı bir kaşkol.
Az ötede, burnundan soluyan, boynu bükük bir aile. Bir baba, küçük kızını ve oğlunu almış getirmiş ve yine “başlar önde” dönmektedirler, ailece.
Normalde, maç dönüşü yenilse de yensede “kadroyu, pozisyonları, hakemleri, Hoca’yı, tek tek oyuncu performanslarını” hararetli hararetli tartışan genç taraftarlar.
Ama, kimsenin ağzını bıçak açmıyor.
Artık, kimsede umudun zerresi kalmamış çünkü.
Ama metro vagonunda herkes bir şekilde (gözleriyle – telepatiyle vs.) iletişimde.
Düşünce balonlarını okumaya koyuldum.
İri puntolarla kalın harflerle, (Bold, Italic) hepsinde şu cümle yazıyor:
“N’olucak abi bu sezon, böyle?”
Ben cevap verdim onlara, yine “İri pontolu, bold ve italic” yazılı düşünce balonumla:
“Ekonomide, siyasette, hukukta, adalette, dış politikada içine düştüğümüz durum daha mı iyi sanki? Kesmeyin umudu. Karartmayın enseyi. Bulunur kurtaracak mahtı kara maderini...”
Pek etkilenmediler.
Yüz ifadeleri değişmedi.
Çünkü herkesin aklına sahadaki bir türlü değişmeyen performans, kadro kalitesi ve oyuncuların kapasitesi, daha da önemlisi “isteksizlikleri ve ruhsuzlukları” geldi.
“Bu takımla nasıl umutlanacaksın abi?” dediklerini hissettim, yine.
Trabzonspor maçına çıkarken sahaya bakanların hem düşünce balonlarında hem de ağızlarında aynı cümle:
“Bu takımla mı?”
Kalece Mert,
Önünde Necip - Bahtiyar ikilisi. Solda Umut, sağda Svensson,
Amartey ve Fernandes onların önünde.
Orta sahanın biraz ilerisinde Ghezzal, Rashica ve Cenk.
İleride de, artık Beşiktaş’ın tek gol umudu durumundaki Semih Kılıçsoy.
Masuaku ve Aboubakar hâlâ katılabilmiş değil kadroya. Bu Afrika Kupası bu yıl her zamankinden daha “zararlı” bir fikstür azizliğidir Beşiktaş takımına.
Bereket ki, bu kadro ve bu dizilişe karşın, rakip de en az Beşiktaş kadar sıkıntılı bir ruh hali ile sahada. Onlar da galibiyeti unutmuş, gerğin ve fakat, Beşiktaş’tan farklı olarak hırslı.
Abdullah Avcı’nın Trabzon’u, 1 puanlık farkı en azından korumak ve 3’ncülükte ısrar etmek istiyor.
Bardhi, Trezeguet ve Vişça ile tehdit ediyor Beşiktaş kalesini sık sık.
Ancak bugün kanat ataklarında ve ortadan gelen rakip hücumlarda, Beşiktaş defansı biraz daha soğukkanlı. O klasik “panik hali” pek görülmüyor.
Ama ileride ki klasik “donukluk” devam. Cenk Tosun, ceza sahası içinde ya hareketsiz ve “armut piş ağzıma düş” durumunda beklemede, ya da zamanında yapamıyor koşularını.
Tek umut yine Semih ve Rashica’nın şapkadan çıkarması muhtemel “tavşan”da.
Eskiden bu takımın “sürpriz tavşancısı” Ghezzal’ın da havası bir hayli kaçmış durumda. Nerede o “sihirli toplar dağıtan, sihirli asistler yapan ve sihirli serbest vuruşlardan tribünleri ayağa kaldıran” Rashid?
BeinSports yorumcusu, eski Beşiktaş (ve Trabzon) kalecisi Tolga Zengin güzel bir yorum yaptı Ghezzal’la ilgili:
“Topla fazla bıdı bıdı yapıyor”
Daha güzel anlatılamazdı.
İlk yarı genelde (her iki takım açısından da) biraz tempolu (çok az tempolu demek daha doğru) ama hiçbir şöyle layığıyla stadı ayağa kaldırabilecek bir pozisyon olmadan bitiyordu ki...
Ghezzal, Svensson, Rashica üçlüsünün deyim yerindeyse “tıkır tıkır” pas trafiğini, Semih neredeyse yayın üzerinden öyle güzel bir şutla taçlandırdı ki, Trabzonspor kalecisinin yapacak hiçbir şeyi yoktu.
Durum 1-0 ... Dakika 44...
Füze, roket, bazuka... Ne derseniz deyin.
Bu çocuğun aldığı (kaç kuruşsa) her bir kuruş helal olsun dedirtti.
Beşiktaş’a böyle, “kaleyi gördüğünde isabetli ve sert vuracak” bir iki adam daha lazım.
Ezeli rakiplerinin var öyle “bir iki adamı” olduğu içindir zaten, puan cetvelinde aradaki “kilometrelerce” mesafe..
Gol sonrasında, uzun süredir unuttuğumuz o meşhur şarkının tribünlerde yankılanması (biraz da Trabzonlu futbolcular yüzünden) günün hoş bir sürpriziydi.
“Yere Yatsana... Yere Yatsana... Abdullah Avcı... Yere Yatsana...”
Ta, Başakşehir yıllarından kalma (Beşiktaş yıllarında bir süre çekmeceye atılıp unutulmuş) bu şarkı tekrardan dolaşıma sokulmuş oldu.
Bu Abdullah Bey’in suçu mu, yoksa nedense sırtlarına her parmak dokunuşunda kendini yere atıp “hastanelik olmuş” gibi uzun süre kıvranan futbolcuların mı?
Devre arasına 1-0 önde giden Beşiktaş, skoru en azından koruyup üzerine eklemenin hesaplarını soyunma odasında nasıl yaptı bilinmez. Ama Beşiktaş’ın şut, ceza sahası içinde aksiyon ve orta istatistiklerindeki tablosu gözönüne alındığında ilk yarı skorunun sürpriz olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Tabii ki, Trabzonspor’un istatistik üstünlüğünün “bal yapmayan arı misali bir üstünlük” olduğunu da eklemek şartıyla...
İkinci devreye çıkıldığında her iki takım biraz daha iştahlı göründü bize. Beşiktaş da Trabzonspor da aynı kadrolarla ama daha hareketli bir tavır içinde.
Ama Beşiktaş “Madem öne geçtik, tamamını getirelim artık. Şeytanın bacağını burada kendi taraftarımızın önünde kıralım da barışalım” havasını daha bir hissettiriyor. Her ne kadar “pozisyon zenginliği” denen şeyden, her iki takım adına da bir eser olmasa da...
Türk futbolunda “4 büyükler” arasında olması hasebiyle Trabzonspor ile İstanbul büyüklerinin oynadığı maçlara “derbi” denmesine karşıyım ama, yanlış da olsa “derbi” diye anılan bir maç için hayal kırıklığı tabii.
Dakika 63’ye gelindiğinde, Beşiktaş tribünü yine Semih’in yaktığı meşale ile ışıl ışıl aydınlandı.
Soldan Umut Meraş’ın attığı taçtan aldığı topu, o en büyük meziyeti olan “fizik gücünü çok iyi kullanarak” 3 Trabzonsporlu’yu geçti, kaleciyle karşı karşıya kaldı ve usta işi, sihirbaz işi bir vuruşla durumu 2-0 yapıverdi.
Maç başından beri hiç susmayan tribün, iyice aşka geldi ve yeri göğü inletmeye başladı bu dakikada. Daha önceki haftalarda eleştirmiştik tribünü. “Sizin katkınız da var bu düşüşte” demiştik. Pek çok maçta, motivasyonun düşüklüğünde negatif tezahüratın çok etkisi vardı. Çünkü bu taraftarı iyi tanıyoruz. Motivasyon da demotivasyon da en üst düzelde İnönü tribününün becerebileceği bir şey. Hem de en üst düzeyde.
O mesaj hissedilmiş demek ki...
Bugün “Dolmabahçe semalarındaki martıların bile” kulaklarını sağır eden bir coşku vardı.
67’de sağ kanatta Jonas Svensson’un yerine Onur Bulut’u oyuna alan Santos Dayı, “kurguyu değil, insan gücünü değiştirme” kararıyla iyi puan aldı.
Trabzonspor 75’inci dakikada öyle bir pozisyonu harcadı ki, izleyenler gözlerine inanamadı. Sağdan, Beşiktaş defansının hatası sonucu aldığı topla içeri çok hızlı giren Edin Vişça, kale çizgisinin hemen önüne Trezeguet’ye adeta “al vur, hiç olmazsa 2-1 yapalım” diye yolladı. Trezeguet neredeyse birkaç santim ötesindeki kaleye değil dışarı attı topu.
79’da Milot Rashica’nın yerine Tayfur Bingöl, Umut Meraş’ın yerine Emrecan Terzi girdi.
Kadrodaki en üretken ve çabuk adamlardan Rashica’yı niye alırsın dedirtti Santos Dayı.
Ama vardır herhalde bir bildiği.
Onun işi bu.
Biz de kendi işimize dönelim yine.
80’den sonra Trabzonspor biraz da can havliyle, Beşiktaş kalesinde daha fazla ve bunaltıcı biçimde görünmeye başladı.
O dakikaya kadar hata yapmayan Beşiktaş defansının, öncelikle soğukkanlı olmaya ihtiyacı vardı.
Bu dakikalarda, kontratak da Beşiktaş’ın düşünce tarzı gibi göründü o dakikalarda.
85’inci dakikada Uğurcan Çakır’ın dışarı çıkarak önlediği topu, orta sahada kapan Ghezzal, boş kaleye güzel şandelledi. Ama yetişen Ugurcan golü son anda önledi.
Elimde değil... Her maçta olduğu gibi gözüm çokça Cenk Tosun’un üzerinde. Biraz hareketli ve hızlı olabilse, inanın, bu kadar yüksek orandaki pozisyon fakirliğine karşın, skoru daha da yukarı taşıyabilirdi.
Adeta “Bana ne abi, Semih atıyor işte” gibilerden dolaşıyor sahada. Siyah Beyazlı formayı giyen bir oyuncuya hiç yakışmıyor. Üstelik de, bu sahada bu seyirci önünde nice görkemli galibiyetlere nice zafer gecelerine imza atmış efsane bir golcüye...
Nitekim Rebiç girip de, 88’nci dakikada oyundan alınırken taraftarın Cenk’i “yarım ağızla (elle) bile alkışlamaması, en iyi mesajdı.
Bakalım Vincent Aboubakar dönünce, o ne yapacak?
Aynı şeyleri onun için de yazabiliriz.
89’ncu dakikada Trezeguet bu kez tek başına karşı karşıya kaldığı Mert Günok’u geçemeyip taraftarını bir kez daha hayal kırıklığına uğratıyor ve bu maçı Beşiktaş’a vermeyi adeta kabulleniyordu Trabzonspor.
Mert Günok’u “Teke tek” pozisyonlarda mağlup etmek güç. Onu da hakkını vererek hatırlatmış olayım. Çok maçın skorunu böyle belirledi bu çocuk. Doğruya doğru.
Son düdük çaldığında, öyle çok görkemli bir oyun oynamadan şeytanın bacağını kırmış, 2 gollü net bir galibiyete imza atmış ve camiaya derin bir “ohhh” çektirmiş bir Beşiktaş vardı.
Bu gece en rahat uyuyacak adamların başında Santos Dayı ve torunu yaşındaki Semih var tabii ki.
Üçüncülük sırasına oturan bir Beşiktaş, buradan alıp “gerisini getirmeli” artık.
Zaten gelinebilecek en üst basamak burası.
Akıllı transferlerle, bu işin üstesinden gelinebilir.
Son bir söz...
Allah bu Semih’in ayağına taş değdirmesin.