Beşiktaş'ın artısı yok eksisi çok: Zafer Arapkirli, Tirana mücadelesini yazdı

Beşiktaş'ın artısı yok eksisi çok: Zafer Arapkirli, Tirana mücadelesini yazdı

Siyah Beyazlı ekip UEFA kupasında zayıf rakibini 3-1'lik skorla geçti ama, eksikleri göze battı.

Sezonun ilk resmi maçının, üstelik de kendi sahanda, kendi seyircin önünde oynadığın ilk maçının, ilk saniyesinde tribünden yükselen ilk tezahürat "Yönetim İstifa!.." ise, bil ki çok özel bir takımın maçındasın.

Dolmabahçe'den başka bir yerde, Beşiktaş taraftarından başka bir taraftardan duyulamazdı bu. Dahasını söylemek gerekirse, stada yaklaşık 1,5 saat önce girdiğimde, benden önce gelmiş 50-60 taraftar, daha o dakikalardan başlamıştı bunu bağırmaya.

Nedeni belliydi.

Yönetim'e, "Transferde ezeli rakiplerimizden geri kaldık... Hatta, bizim göz diktiğimiz bazı oyuncuları rakiplerimize kaptırdık. Bakın, UEFA maçları başladı. Ligin başlamasına az bir zaman kaldı. Şöyle ağzımızı tatlandıracak bir transfer göremedik. Geçen seneki kadro, üstelik önemli kayıplarla sahada... Ne olacak halimiz?.." mesajı yolluyordu tribün.

Bir Türkiye Ligi klasiğidir bu. Ben kendimi bildim bileli, belki de sadece bir iki sezon hariç, bu memlekette "Transferin şampiyonu" hep Fenerbahçe'dir. Galatasaray da onları takip eder. Beşiktaş, hep geriden gelir. Bu durumun şampiyonluklara ne kadar (doğrudan) tesir ettiği meselesi ise, futbol tarihimizin en klasik tartışmasıdır.

Ancak, bunların hepsini bir tarafa bırakırsak, Beşiktaş'ın geçen sene başarısız olan (evet, mazeretin ne olursa olsun, üçüncülük başarısızlıktır) kadrosundan bence oldukça başarılı isimler arasına giren Nathan Redmond ve Romain Saiss gibi ismin (nedenleri ne olursa olsun) yitirilmesi, geçen sezon yavaşlığıyla hep eleştirdiğimiz Cenk Tosun'un bile sakatlığı nedeniyle kenarda beklemek zorunda olması önemli handikaplar.

Yine iyi skor üretmesine rağmen hep yavaşlığı ile eleştirdiğimiz Vincent Aboubakar'ın yanına "sıkı bir golcü" isim bulunamaması, bir dönem "Tamam işte... Aranan sağlam stoper ikilisi bulundu" dediğimiz Saiss - Colley ortaklığının bozulmuş olması, sezon başlarken, ağızlarda hiç de iyi bir tat bırakmayan bir görüntü.

Transfer olarak ne yapılmış?

Soldan sağa Jean Onana, yukarıdan aşağıya Daniel Amartey...
Başka? O kadar...

"Elin oğlu" Dzeko'ları, Zaha'ları, Tadic'leri filan getirirken, taraftarın feryadı ve isyanı haklı değil mi? Onu sezon sonunda göreceğiz tabii ki. Ama Temmuz'un 27'si itibarıyla baktığımızda Dolmabahçe'den Akaretler'den manzara bu.

Biri tam hazır değil ki, Şenol Güneş Hoca kamp kadrosuna bile almamış. Diğeri de yine "istediği kıvamda değil" ki, ilk 11'de yok.

Tiran takımı önüne çıkan kadro, neredeyse geçen sene "bıraktığımız yerden devam" tadında bir yemek gibi.

Kalede Mert... Geride Masuaku, Colley, Necip, Rosier... Ortada Amir, Gedson, Salih... Solda Muleka, sağda Onur ve ileride Aboubakar.

Düşünsene, Necip ve Salih'in "Klasik jokerler" sayılabileceği bir takımın ilk resmi maçında jokerlerle çıkıyorsun UEFA eleme turu maçına. Şenol Hoca'nın yerinde olmak ister miydiniz? Vallahi ben istemezdim.

Eh, haydi biraz da sahaya bakalım.

Sahadaki Beşiktaş bildiğiniz gibi. Aslında, iyimser tarafından bakarsan, "Ligin en oturmuş ve birbirini tanıyan kadrosu" deyip de avunabilirsin bile.

Malzemeyi yukarıda anlattık. Tabii ki "yemek" de aynı olacaktı.

Yavaş ve "gereğinden fazla sabırlı" hücum eden bir Beşiktaş, 20 dakika adeta esnetti tribünleri. Rakip zayıf. O kadar zayıf ki, hani şöyle "Aman, şu adamı kaçırırsak başımıza iş açabilir" dedirtecek bir tane adamları bile yok. Belli ki, deplasmana gelmiş her zayıf rakip gibi kapanacaktı. Hızlı kontrataklarla sonuç arayacaktı. Onu bile yapamayan bir takım vardı sahada.

Bu işin ilacı ne? Malûm formül... Üzerine nadir de olsa geldikleri zaman, hızla geride yakalayıp cezalandıracaksın ve skoru erkenden üretip farkı yakalayacaksın. Beşiktaş'ın rakibine kıyasla malzemesi de, buna fazlasıyla müsaitti zaten.

Bir iki cılız girişim haricinde, sonuç veren ilk atak 21'de geldi. Soldan Arthur Masuaku'nun ortasına gelişine ylakın mesafeden çok güzel sol vuran Onur Bulut, kilidi açıverdi.

20 dakika sonra, 41'de, yine sol içeriden Aboubakar'ın harika ara pasını "afiyetle" alan Jackson Muleka, soğukkanlı ve usta bir vuruşla durumu 2-0 yaptı. Tribünün keyfi biraz olsun yerine geldi. Ama bu tribünü çok iyi (60 senedir filan) tanıdığımızdan, skor ne olursa olsun maç sonunda "Yönetim"in kulaklarının çınlatmaya hazırlandığını iyi biliyorduk.

63'te, yeni transfer Jean Onana'yı ilk kez görme fırsatını bulduk. Salih'in yerine giren 23 yaşındaki Kamerunlu, 5 dakika sonra neredeyse kaleciyle karşı karşıya kalıyordu. Ama ayakta duramadı. Bu oyuncunun bende bıraktığı ilk izlenimi "araya" sıkıştırmam lazım...

"Beşiktaş'ın ağır aksak temposundan hiç şikayetçi olmayacak gibi..."

Bir dakika sonra da Tiran takımının forvetini tek başına bomboş kaçıran orta saha ve defans, Arnavut oyuncunun beceriksizliği nedeniyle deyim yerindeyse "direkten döndü".. Ama tribün cezayı kime keseceğini biliyordu:

"Yönetim İstifa" sloganı bir kez daha yankılandı Dolmabahçe semalarında.

Dakika 83'te korktuğumuz başımıza geldi. Yine, tahmin edilebileceği gibi, seri bir kontratakla sağdan bindiren Tiran takımı, Mert Günok'a gelen ilk ve tek "zor" topta Kaina'nın ayağından golü buluverdi. Futbolun en zor skorudur 2-1...

"Bundan sonra ayıkla pirincin taşını".. Başka bir deyişle, bir Dolmabahçe/İnönü klasiği olan, "tırnak yeme faslı" başlamıştı.İlk dakikanın şarkısı, daha bir yüksek sesle söylenir oldu:

"Yönetim istifa"


93'te tamamen rakibin beceriksizliği ile ileride kapılan topu, genç Semih sağdan harika bir vuruşla 3'ncü gole çevirince, tribünden öyle bir "gooool" sesi çıktı ki, bunu "Ohhh" diye tercüme etmek mümkün.

Ama, bu kadar zayıf bir rakibi burada 5 , 6 gol atıp ezip geçemiyorsan, bu turu bile deplasmanda zora sokacak bir skorla sahadan ayrılıyorsan, belli ki bu şarkıyı daha çok duyacağız...

İhtiyaç belli.
Bu takıma golcü lazım.
Bu takıma tempo lazım.
Bu takıma "değişim" lazım.
Hem de CHP'ye lazım olandan da zaruri ve acil bir değişim.

Yazarın Diğer Yazıları