Boşuna dememişler 'Güzel oyun' diye...
Başlığı, Beşiktaşlılık aidiyetimden ve Pazar günkü skordan kaynaklı yazmıyorum.
Oyunun evrensel özelliği bu.
Hani "şişede durduğu gibi durmaz" derler ya, bazı meyve suları ve gazozlar için.
Bu oyun da "soyunma odasında durduğu gibi durmaz..."
Öyle maçlar vardır ki, kağıt üzerinde 100 kere oynasan, ya da (kulakları çınlasın) Mustafa Denizli Hoca''nın yaptığı gibi "dönüp dönüp kafanda" 1000 kere oynasan, kafanda bir sonuç, bir skor belirir.
Ama pek çok başka spordan farklı olarak futbolun güzelliği, bu "kağıt üzeri veya kafa içinde" oynanan oyunların sahada bambaşka seyredebileceği ihtimalinden kaynaklanır. Bunu hem kendi ligimizde, hem Avrupa''da, hem de Dünya Kupaları''nda defalarca gördük. Maç öncesinde takımların o maça gelirken gösterdiği performans, takım özellikleri, tek tek bireysel yeteneklerinin envanteri, o yeteneklerin form durumu filan değerlendirildiğinde, çoğunlukla "ağır basan" bir taraf vardır.
Nitekim, pazar günü Kadıköy''deki maça gelirken Fenerbahçe''ye bakanlar şu özellikleri hiçbir biçimde yadsıyamazlardı:
Başta Enner Valencia olmak üzere "güvenilir" yani "attığını 12''den vuran" gol ayakları, ve takımın genel anlamda Beşiktaş''tan daha hızlı atağa çıkabilme ve etkili ataklar yapabilme, pozisyon zenginliğini sağlayabilme özelliği rakibinden daha yüksek düzeyde... Arda Güler gibi Ferdi Kadıoğlu gibi olağandışı yeteneklerin, maç çevirebilme, maç içinde olmayanı olur kılma kapasiteleri, ligdeki pek çok takıma "parmak ısırtacak" kapasiteydi.
Bugüne kadar oynadıkları pek çok maçta, "geriden gelip puan alabilme" ve en önemlisi de "rakip defansları bunaltacak hızlı ataklarla baskı kurabilme" özelliği olan bir takım Fenerbahçe.
Beşiktaş''a baktığımızda ise, haftalardır yazdığım maç yazılarında altını ısrarla çizdiğim üzere: İlerideki gol umutları olan Cenk Tosun ve Vincent Aboubakar gibi isimlerin de eski formlarından ve eski süratlerinden çok uzak olduklarını vurguluyoruz.
Yine, Beşiktaş''ın defans hattının, ligdeki hemen her takımın "arkaya atılan toplarla'' ya da hızlı baskın hücumlarla çok çabuk "dağılabildiğine" ve adeta bir "panik ve çaresizlik" içinde etkili defans yapamadığına dikkat çekiyoruz.
Beşiktaş gibi bir takımın "şampiyonluk hedefinden kendisine yakışandan çok daha erken koptuğunu", bu yüzden de motivasyonun kalmadığını akılda tutarsak, dünkü maça çıkmadan önce bile işinin çok zor olduğunu söylemek kehanet olmazdı.
Bütün bunlara ek olarak, Fenerbahçe''nin, maçın ilk devresinde olağanüstü baskın ve hakim oynaması, bu baskı ve üstünlüğün ürünü olarak, biri ikinci yarının hemen başında olmak üzere 2 penaltı birden kazanması, Beşiktaş kenar yönetimine ve evlerinde maçı izleyen Beşiktaşlılar''a "karabasanlar" gördürmeye başlamıştı.
Ama işte, "Bu güzelim oyunun büyüsü" bir anda ortaya çıkıverdi. Klasik tabirle "kırılma noktası" Valencia''nın biraz da kibirli şekilde ve kendinden çok emin biçimde "Ben aynı köşeye atarım, Mert Günok''u da aynı şekilde avlarım" düşüncesi, bir "cezayı" hak ediyordu. Üstelik rakip de Welinton''un atılmasıyla 10 kişi kalmıştı. O anda eminim Fenerbahçe yönetimi çoktan, "çok rahat ufalarız biz bu Beşiktaş''ı" duygusuna kapılmıştı bile.
Valencia''nın penaltıyı "karavana" atması üzerine, Şenol Hoca''nın Redmond ve Necip hamleleri ile sahneye çıkması, "Bu canım oyunun o klasik formülünü" bir anda pişirip kotarıverdi.
Şenol Güneş''in Dolmabahçe''deki en son maçta haklı olarak "Kendi askeri ile kavga eden - didişen komutan" suçlamasını yönelttiğimiz inadı kırılmış, "Gel Bakalım Nathan" diye satranç tahtasına sürdüğü taş olan Redmond, belki de kariyerinin en iyi maçlarından birini oynuyordu.
Cenk''e yaptığı "al da at" tadındaki kenar ortası, yine Cenk''e aradan attığı harika pas, Aboubakar''ın koşu yoluna attığı akıl dolu pas, kendi götürüp Fener defansını "paralize edip salladığı roket", Beşiktaş''ın görkemli 2 Nisan 2023 Zaferi''ni süsleyen çiçekler gibiydi.
Cenk Tosun, maç sonu röportajında "Çok koştuk yorulduk" diye adeta bizim "yürüyerek oynuyor" eleştirimizi teyit ederken, aslında "gereken anda gereken sprinti atabildiğinde" bir oyuncunun bu durumda bile neler yapabileceğine işaretti. Tabii ki hem Aboubakar''ın biri karşı karşıya kaçırdığı, biri (bence) verilmeyen penaltı ile durdurulduğu, biri de gol yaptığı inanılmaz koşularında başarılı olmasında, Fenerbahçe''nin bilinçsiz ve sonuca ulaşamayan baskısı sırasında geriyi adeta bomboş bırakması etkili oldu.
Sonuçta, Kadıköy''e biraz düşünceli ve kaygılı gelen Beşiktaş, 2005 yılı Nisan ayındaki "(Kaleci) Pancu''lu, Koray''lı kadro ile elde ettiği 3-4''lük tarihi zaferin'' bir başka versiyonunu başarıp evine dönüyordu.
Bu lig daha çok su kaldırır. Fener ile Cimbom arasındaki fark, kapanmayacak bir fark değil. Üstelik son maç iki ezeli rakip arasında.
Beşiktaş''ı da "potada" görenler, bence yanılıyorlar. Çünkü bir galibiyetle çözülecek sorunlar değil Kartal''ın sorunları. Ofansta ve defanstaki sorunlarını gidermenin formülünü henüz bulabildğiini söylemek güç. Orta sahada da hâlâ oturmamış bir takımdan söz ediyoruz.
Hoca''nın Romain Saiss ile, Kevin N''koudu ile, Nathan Redmond ile didişmekten vazgeçip vazgeçmeyeceğini bilmiyoruz.
Sezon başından beri iyi bir grafik çizen Tayyip Talha, ilk verilere göre "sezonu bile kapatabilir". O yüzden bu sezon bence "Avrupa Bileti" bile başarıdır Beşiktaş için.
Ama Pazar günü kazanan kimler olmuştur?
Yanıt belli.
En başka Şenol Hoca... Ona güvenini ısrarla beyan eden ve arkasınnda duran A. Nur Çebi Yönetimi. Ve tabii, haftalardır istenen kapasitede skor üretememekle eleştirilen Cenk - Aboubakar ikilisi. Defans hattı ise, "Pazar gününü" üstelik Kadıköy gibi bir deplasmanda bu şekilde kurtarmış olmanın getirdiği özgüvenle belki toparlanır.
Nathan Redmond? Onu unuttum mu?
Asla.
Geldiği günden bu yana, (belki de biraz Premier League tiryakisi olmamdan kaynaklı sempatimden dolayı) hep söylediği bir şey var. Bu çocuk, her hafta ilk 11''de ve hatta 90 dakika oyunda kalmalı. 2 gol atar da skoru garantilerse, belki (o da sadece alkışlatak için) alabilirsiniz kenara.
"Bazen hocalar da öğrencilerden ders alır..."
...diye umuyorum.
Severiz seni Şenol hocam.
Ama yukarıda yazdığım kuralı sen bizden daha iyi bilirsin.
Ben olsam, bu Nathan denen çocuğu, gidene kadar tepemde (haydi biraz daha haddimizi bilelim) cebimde taşırım
Ünlü Karadeniz türküsü öyle diyor:
"Adam cebunda taşur senun gibi geluni.. Senun gibi geluni..."