Ekranların prensi Zafer Arapkirli çıldırdı: İnönü'de en sonunda bu lafı söyledi
KARTAL, BUGÜN DE SIFIR ÇEKTİ
Hava kurşun gibi ağır.
Hava bıçak gibi, hattâ jilet gibi soğuk.
Siyah ve Beyaz renklere gönül verenlerin yüreklerini tarif etmek için ise, bir maç yazısının harf - kelime - cümle - paragraf kontenjanı yetmez. Birkaç ciltlik kitap olur.
Ofisten, İnönü'ye gitmek için yola çıkarken sohbet ettiğimiz bir meslektaşımız, biraz da müstehzi bir ifade ile, "Abi zaten siz sadece yenmek için sevmediniz ki bu takımı" diye sözde moral veriyordu, son Pendik maçını ima ederek.
Doğruyu söylüyordu da...
Ama, arada bir de istikrarlı biçimde, üstelik de ligin alt sıralarındaki görece daha güçsüz ekipleri yense de iyi olacaktı Kara Kartal.
Tribün öfkeli mevcut duruma. Haklı olarak.
Ama bu öfkeyi dışa vurmanın yöntemlerini eskiden daha mı "veciz" ve daha mı "necipve nezih" şekillerde bulurdu acaba?
Yoksüa biz mi yanlış hatırlıyoruz?
Daha takımlar sahaya çıkmamış, stat hoparlöründen kadrolar anons ediliyor. Umut Meraş ve Tayfur Bingöl'e ıslık ve yuh sesleri...
İkisi de son haftalarda yaptıkları (daha doğrusu yapamadıklarıyla) tepkiyi hak eden futbolcular. Ama daha sahaya çıkmadan yapılır mı bu?
Ben hiç görmedim böylesini.
Diyebilirsiniz ki, taraftar da bunca soğuğa ve bunca başarısız gidişata rağmen tribünü neredeyse tıklım tıklım doldurmuş, bir salı gecesi. O kadar da hakları olsun.
Olsun da, daha oynamadan yuh çekmek? Bilemedim.
Biraz da, maç öncesi Beşiktaş Çarşısı içinde "güç toplarken (gerekli sıvı takviyesi diyelim)" taraftarın gereksiz yere "Beyoğlu Yosması" gibi karakterlerle ilgili şarkılar söylemesi, Ankara'nın filanca takımının cinselliği konusunda besteleri hatırlaması, karşı tarafın bir takımına yönelik olarak "belden aşağı göndermeler" yapması konusunda sitem etmek istiyorum.
Ne alaka be gençler? Ne alaka?
Sitemden, maça giremedik hâlâ...
Nesine gireceksin zaten?
Dakika 20 olmuş neredeyse, tek bir şut yok.
Şutu geçtim, pozisyon yok.
Millet soğuktan titreye titreye biraz "içini ısıtacak" bir iki hareket bekliyor en azından.
Ara ki bulasın.
Sahaya bakınca en azından Necip - Bahtiyar ikilisi biraz güven veriyor, stoperde.
Sağda yeni transfer Svensson'u ilk kez 11'de izliyoruz. Sürati ve hırsı ile umut veriyor.
"Umut" demişken, soldaki bu "Meraş" kişisinin bu takımda ne işi var sorusunu kim bilir kaçıncı kez sorduk. Şenol Hoca'ya sorardık hep. Santos Dayı'ya da Portekizce sormak isterdim. bir öğrenebilsem dilini... Çok şükür ki sakatlanmış. Onun yerine Emrecan Terzi'yi kadroya almış.
Ortada Amir'in yokluğu fena halde hissediliyor. Kaliteli ayak ve kaliteli beyin yokluğunda, o çocuk çok iyi iş yapıyordu bu takımda.
Elde kim varsa onunla idare edecek artık Beşiktaş.
Kimi zaman vasat kimi zaman parlayan Gedson, "ıslığı fazlasıyla hak eden Tayfur" ve daha "çoooook pişmesi" gereken Demir Ege Tıknaz.
Kanatlarda yine Semih ve Rashica, ileri de "gezen tavuk (pardon santrfor) Cenk tosun Paşa...
Maçtan önce bizim Asena Özkan'la "gezen alternatif Muleka"yı konu edip, "Hangisi daha çok saç baş yoldurur" tartışması yaptık zaten. Sevgili Asena "yine de Muleka" diyenlerden.
Santos'a sormalı, "Neden Cenk'te ısrar edersin be Dayı?" diye.
Ah bir öğrensem şu Portekizceyi!.. kararlıyım ama...
Talvez um dia.. (Belki bir gün...)
Derken... İlk tehlikeli atak 30'ncu dakikada geldi. Semih soldan getirip neredeyse direğin dibinden Cenk abisinin olduğu yere (neredeyse sıfır - kale önü) yolladı...
Ama nafile.... Cenk ona bile vuramadı.
Biraz olsun ateşledi tribünü ama...
Bu dakikalarda Hikmet Terim (pardon Karaman) takımına adam adama pres talimatı verdi. Sahasından hızlı çıkarmak istemiyor Beşiktaş'ı. Çünkü biliyor ki, pas trafiğini aksattığınız zaman bu takımı felç etmek çok kolay. Çünkü biliyor ki, uzun toplarla çıkabilmeyi bir türlü öğrenemidi bu takım.
34'te bunu becerdi Beşiktaş ve ileri Rashica'ya atılan uzun topu Kosovalı alıp harika götürdü harika da vurdu ama direği sıyırıp auta çıktı.
Peşpeşe bu çabalar biraz olsun yüreklerin pasını silmeye başlamıştı İnönü'de.
Yürek pası bu.. Öyle kolay kolay silinecek gibi değil.
Pendik'den 4 yiyip gelmişsin.
Konuşturmayın adamı!..
Dakika 43... Rashica'nın yine sağdan, herkesi ayağa kaldıracak kalitede harika getirdiği topu geriden kopup gelen Tayfur'a aktarmasıyla bu oyuncunun kaleciyle karşı karşıya kalması bir oldu. Ama Adana Demirspor kalecisi Mogamedoviç, sakatlanma pahasına çok iyi kapattı ve golü önledi.
Hemen ardından kullanılaln kornerden gelen topa Cenk çok iyi kafa vurdu ama kaleci yine üstten dışarı atmayı başardı.
Tribün, gereken istimi almıştı bu hareketlerle. Ama devre böyle kapandı.
İlk yarıdan akılda kalan tüm hareketleri Rashica yaptı.
Giderek daha çok işe yaramaya başladığını söyleyelim ama tahtaya vuralım.
Kime maaşallah desek 3 gün ömrü olmuyor.
Amir, en yakın örnektir.
Henüz 47'nci dakikada Adana Demirspor'da Yusuf Baresi, Demir Ege'ye arkadan yapılan hareketten sonra hakeme itirazdan kırmızı kart görerek takımını 10 kişi bıraktı.
49'da soldan yapılan ortada, Tayfur çok müsait pozisyonda ve çok yakından topu kaleciye nişanladı.
Maç da, tribün de giderek ısınıyor.
Haydi hayırlısı.
54'te sağdan ceza sahasına giren Rashica'yı, rakibi omuzundan çekerek düşürdü.
Dünyanın her her yerinde, her statta, her maçta, her hakemin penaltı çalmazsa "çarpılması" gereken bir pozisyondu.
Hakem Atilla Karaoğlan "Bana ne, çarpılırsam çarpılayım" dedi ve koca bir stadın bedduasını aldı. Pes doğrusu...
Penaltıyı vermeyen VAR kadrosu da bedduadan nasibini almalı... Amiiiin!
Penaltı daha nasıl olur? Bilemiyorum.
61'de Tayfur'a da "yeteri kadar tahammül ettiğine" kanaat getiren Santos, nihayet Ghezzal'ı aldı oyuna.
Artık karar verdim. Bu adamda (Santos) "peygamber sabrı" var.
69'da Semih'in uygun bir açı ve mesafeden şutu Adana Demirspor kalesinin üst direğinde patladığında, tribünün ısısı (üstelik bu havada - termometre 3 santigrad gösteriyor) 30'lu derecelere çıktı.
Ama henüz isabet yok.
Beşiktaş'ın bu ana kadar 12 şutu var.
İsabetli şut sayısı 5
Adana Demirspor'un henüz isabetli şutu yok.
İstatistik iyi ama top çerçeveyi, dahası ağları bulmalı.
Bizdeki sabrın da bir sınırı var yani...
Dakika 73. Beşiktaş kontratakta hızlı çıktı. Yine Rashica. Yine Semih'i solunda harika gördü. Semih yine vurdu. Kaleciden kornere...
Bu dakikalarda artık, vakit daraldıkça, her iki takım da kontrataklardan medet ummaya ve belki de 1 gol atıp üzerine yatmaya dair planlar yapıyor.
Beşiktaş'ın neredeyse tek gol umudu Semih'i de oyundan alan Hoca, Rebic'i soktu oyuna.
78'de Cenk, neredeyse 1 metrede önüne gelen topu ıskaladı.
Peki kim atacaktı golü?
Colley de yok ki sahada gelen bir kornere kafa vursun?
Kim atacak?
Zaten Adana Demirspor 5 - 5 düzeninde Çanakkale savunması yapıyor, maçın büyük bir bölümünde de böyle oynadılar.
Nasıl ve kim açacak bu kilidi?
Bu dakikalarda hakem de iyice saçmalamaya başladı.
Vakit geçirmek için her yolu deneyen konuk takıma gösterdiği tolerans da pes dedirtiyor.
Derken, Santos son kozunu oynadı 86'da.
Defanstan Svensson'u çıkarıp, ileri Cenk'in yanına Muleka'ya şans verdi.
İki gezen (pardan iki santrfor) ile oynamaya başladı Beşiktaş.
Hangisi atacak bakalım diye beklemeye koyulduk.
Pek umudumuz olmasa da.
88'de Rebic ceza sahası içinde, gol vuruşu yapabilecekken düştü ve penaltı bekledi.
Bu kez o kadar emin olamadık.
90'da Rebic'in getirip içeri ortaladığı topa hem Muleka hem Cenk üstelik çizgi üzerinde ıska geçtiler.
Daha ne diyelim? Ne yazalım.
Artık bu maçın nesini yazacaksın?
Şimdi, bu dakikadan sonra Adana kalecisi uzatmanın 5 dakikasında vakit geçirmesin de ne yapsın?
Beşiktaş taraftarı eve giderken yine beddualarla gitmesin de ne yapsın?
Skor... Sıfıra sıfır, elde var hüzün...
Stattan çıkarken yine o çirkin hak edilmiş tezahürat; "Formayı bırakın ...gidin!"