Trabzonspor misafirini 'Papara'ya çevirdi. Zafer Arapkirli yazdı

Trabzonspor misafirini 'Papara'ya çevirdi. Zafer Arapkirli yazdı

Maç başlarken stadın adını duyduğumda, belki herkes gibi benim de tepkim, “Yahu Papara diye stat ismi mi olur?” şeklinde oldu. Olur. Çünkü takımların para kaynakları tükenip giderleri de artınca, her türlü çareye başvurulur. Bu da seneler içinde stat isimlerinin sık sık değişmesine yolaçıyor.

Eskiden Türkiye’de de dünyada da her takımın bir “efsane” mekan ismi olur, on yıllar boyu da bu böyle giderdi.

İnönü Stadı, Dolmabahçe, Avni Aker Stadı, Şükrü Saraçoğlu Stadı, Ali Sami Yen, yıllarca değişmedi bu.

Santiago Berbaneu, Nou Camp, Anfield Road, Stanford Bridge, Craven Cottage vs.

Ama şimdi sezon başlamış Beşiktaş’ın stat adı belli bile değil.

Bizce belli tabii: İnönü Stadı...

Hala para verip adını koyacak bir şirket bekleniyor. Trajik ve talihsiz bir durum.

Trabzonspor’un da Akyazı Stadı mı? Şenol Güneş Spor Kompleksi mi? Derken, Papara Stadı oluvermiş.

Maç öncesi Beşiktaş’ın kadrosu çok konuşuldu.

Herkes bana attığı mesajda, “Şenol ne yapmak istiyor? Abubakar’ı ve Masuaku’yu niye kesmiş?” sorularını soruyordu.

Ben de “Antrenmanları bilmiyoruz, oyuncuların durumlarını bilmiyoruz. Her şeyi bu iki oyuncunun yokluğuna bağlamak yanıltıcı olabilir” dedim.

Oyuna bu tür büyük takımların kapışmalarında hep olduğu gibi kontrollü ve birbirini sıkıştırarak başladı Beşiktaş da Trabzonspor da. Maksat öncelikle oynatmamaktı.

Futbol tabiriyle “top yaptırmamak”...

Bu çok bariz görülüyordu sahada.

Nitekim maçın ilk kaleye şutu (Trabzonspor’dan) 11’nci dakikada geldi.

Bu tür oyunların karakteristiğidir. Her iki taraf da doğal olarak birbirlerine hata yaptırarak bir avantaj sağlamak, topu kapmak ve bunu karış tarafa “ceza” olarak kesmek peşindedir.

Nitekim bunu ilk yapmayı becerebilen takım ev sahibi Trabzonspor oldu. Sol kanatta Enis Bardhi’nin 29’ncu dakikada ceza sahasına kestiği güzel topu, Trabzon’un gol umudu Onuachu, muazzam boy avantajını da kullanarak rahat bir vuruşla gole çevirdi. Beşiktaş defansında Onuachu’nun seviyesine zıplayabilecek boydaki tek oyuncu Colly, topla rakibinin arkasında kalıyordu.

Onuochu öyle güzel yere attı ki topu, kaleci Mert Günok’un yapabileceği bir şey yoktu.

Golün sonrasında Beşiktaş biraz daha tempolu yüklenir gibi oldu. Bu yükleniş de yine Trabzonspor’un kalabalık sıkıştırmaları ve kale önünde kalabalık savunma anlayışına takıldı. Beşiktaş’ın bir atağından Trabzon kalecisi Uğurcan’ın arkadaşları ile anlaşmazlığı, kalenin boş olduğu birkaç saniyelik sürede topu Gedson’un önünde bulmasına neden oldu. Ancak Beşiktaş bu altın fırsatı gole çeviremedi.

Sonrasında her iki taraftan da gol gelmesi için bir hata daha bekleniyordu. Bu hatayı öncesinde bir “ön hata” niteliğinde Beşiktaşlı Rosier yaptı. Sağdan kaptırılan topu alıp gitmekte olan Visca’ya yapılan faul için topun başına yakın mesafe çaprazdan Bakasetas geldi.

Maçı, televizyonda anlatan değerli meslektaşım ve eski çalışma arkadaşım Ali Okancı’nın da içine doğdu adeta. Sevgili Ali’nin, “Kaleye de vurabilir...” dediği anda, Bakasetas sanki duymuşçasına tam da bunu yaptı. Mert’in kapattığı ön direk alt köşesinde top Mert’e de çarparak adeta iğne deliğinden geçip kaleye girdiğinde Trabzon tribünleri sevinçten çılgına dönüyordu. 2-0

Dakika 41’i gösteriyordu kronometre, santra yapılırken.

45+2’de, ilk yarının son saniyeleri oynanırken Trabzonspor’un orta saha oyuncusu Mendy solda bulduğu bomboş topu füze gibi kaleye gönderdiğinde, herkes “Üççç!...” diye ayağa kalktı.

Top kale direğinde patladı ve bu top ilk yarının bitiş düdüğü yerine geçti.

İkinci yarıya başlarken, Beşiktaş’ın önünde artık “Tırmanması gereken çok dik bir yokuş” vardı. Rakip sahada, seyirci baskısının üzerine, 46’ncı dakikaya 2-0 geride başlamak ciddi bir psikolojik hazırlık ve “silkiniş” gerektirir.

Şenol Hoca, ilk yarıda hiçbir etkinlik gösteremeyen Cenk’in yerine, milli maç arası sonrası ailesini görmeye giden ve son gün son antrenmana yetişen ve belki de “İlave bir 45 dakika daha dinlendireyim bari” dediği Aboubakar’ı oyuna aldı.

Solda da Masuaku oyuna girdi. Şenol Hoca 45 dakika sonra, “Buyrun. Bunları aldım. Bakalım ne yapacaklar...” diyordu ama, ilk yarıda yenilen iki golde, başlangıç 11’inin bir kabahati yoktu ki zaten. Oyuna giren üçüncü “taze bir çift ayak” Muleka mıydı çare?

Çare, başka yerlerde gizli.

Zaten hızlı hücum etme özürlü Beşiktaş’ı, oyunun başından beri yediği baskıyı bir türlü aşamamış ve ileride gol fırsatı yakalayamamış, üstüne her defasında geriye çabuk gelememiş ki... Her şey “Cenk – Abou” değişikliğine mi endeksli sanki?

Zaten orta sahada Salih, Gedson, Amir ve sağ kanatta Rashica ile solda Rebic görevlerini olabildiğince yerine getiriyorlardı.

Arıza”, baskıyı aşıp hızlı atağa çıkamamakta.

İkinci yarının ilk 10 dakikası Beşiktaş’ın baskısı ve gol arayışları ile geçti.

56’ncı dakikada bomboş topla ileri çıkan Visca, ofsayt tuzağını da aşıp Trezeguet’ye verdi. Karşıya karşıya pozisyonda Mert topu çelmese, maç orada “kopuverecekti” neredeyse. O dakika, Beşiktaş için “Çıkmadık canda ümit vardır” dakikası oluyordu.

Bunu yazar yazmaz, Beşiktaş’ın bir golünü izledik. Soldan gelen serbest vuruşta Omar Colley, rakip defansın arkasına harika sarkıp vuruşunu yaptı ve topu ağlarla buluşturdu.

Ama hakem, pozisyon öncesi Omar Colley’in rakibine faul yaptığına hükmetti.

2 dakika sonra Trabzonspor’un sağ kanatta kaptığı topta hızla Trezeguet’ye aktarılan topu bu oyunca, kale önüne hızla gelen Visca’ya verdi ve durum 3-0 oldu. Visca vururken, aslında ona yetişen Colley’in neden hiç müdahale etmeden “Acaba nasıl vurup da atacak?” diye izlemesi ibretlikti..

Son 10 dakika içinde ilk yarıdan farklı bir hüviyete bürünen ve “açık ve daha hızlı bir oyuna” dönüşen maçta, Trabzonspor’un maçı erkenden “kopardığı” dakika oluyordu bu.

67’de, Beşiktaş yedek kulübesinden Rashid Ghezzal, Rashica’nın yerine oyuna girdi. Bu değişikliğin, “geride hızla çoğalamayan, ileride hızla gidip pozisyon üretemeyen, yani kronik arızalarını gideremeyen Beşiktaş’ta”, aynı dakikalarda giderek iyice coşan Trabzon karşısında neyi değiştireceğini merak ediyorduk.

Pas trafiğine biraz daha olumlu katkısının haricinde bir şey değişmedi.

Beşiktaş 6’ten sonra rakip sahada biraz daha etkili görünse de o çaba ve hareketlilik, “Rakibi hataya zorlayıp kalede pozisyon bulmaya” ve maçın başından beri bir türlü geçemedikleri Baniya’yı geçmeye yaramıyordu bir türlü.

77’de sağ çaprazda kazanılan frikik atışında Ghezzal çok sert vurdu. Baraja (Trabzonlu Enis Destan’ı sakatlayarak) takıldı top.

80’inci dakikada Şenol Güneş son kozunu oynadı.

Salih Uçan’ın yerine Bahtiyar ve Onur Bulut oyuna girdi

Bu saatten sonra ne olacaktı?

Tabii ki nafile.

82’nci dakikada Ghezzal topu kaleci Uğurcan’a nişanladığında, bu top Beşiktaş’ın kaleyi bulan ilk şutu oldu.

Zaten Beşiktaş açısından “maçın özeti” de buydu.

Şimdi de ben soruyorum:

Sorun Aboubakar ve Masuaku’nun eksikliği miymiş?

Yoksa, ikinci yarıda girdikten sonra bu kadar etkili olan ve uzun süredir bu kadar iyi görmediğimiz Ghezzal’ın yokluğu muymuş?

Şenol Güneş eleştirilecekse uzun süredir ara ara denediği Ghezzal’ın bu formunu fark edip de niye 1’nci dakikada değil de 67’nci dakikada oyuna aldığı için eleştirilmeli.

Yani “her şey olup bittikten sonra...”

Ne demiş “Temel” idam sehpasında, son isteği sorulduğunda?

“Ha bu bana bir ders olsun...

O kadar ağır bir bedel öderken, aklın başa gelmesinin daha iyi bir örneği olabilir mi, bir Trabzonlu futbol adamı (Şenol Güneş) için?

Yazarın Diğer Yazıları