Usta Gazeteci Zafer Arapkirli yazdı: “Nisan 2005 Ruhu”ndan söz etmeye başlamışlardı bile
Kadıköy’de Kartal’dan “2005 Ruhu”
Birbirleriyle “gazonuna” ya da “Hilal-i Ahmer” yararına bile oynasalar, hem Kadıköy’de hem de Dolmabahçe’de “Yılın En Önemli Maçları” arasına girmeye aday bir olaydır Fenerbahçe – Beşiktaş Derbisi.
Üstelik de, Beşiktaş açısından tarihi skorlara sahne olmuş bir arena burası. En eski adıyla Papaz’ın Çayırı, sonrasında Fenerbahçe Stadyumu, Şükrü Saraçoğlu, Ülker Stadyumu...
Beşiktaş’ın Kadıköy’de 1990 senesinde elde ettiği, ünlü 5-1’lik skoru.. Sonrasında 2005 senesinin ünlü “Kaleci Pancu’lu” 4-3’lük tarihi zaferi, hep akıllardadır. Tabii ki sonrasında Fener’in de Dolmabahçe’de “aynı ağırlıkla olmasa” bile Beşiktaş’a tattırdığı yenilgiler.
Ama, taraflı tarafsız herkesin, en başta da Beşiktaşlıların aklından, dün Kadıköy’e gelirken hiç de öyle “tarih yazmak” filan geçmiyordu. Kimse kendini kandırmasın. Futbolda duygular da vardır, “içinden geçenler” de, her zaman geçerli bir “Top yuvarlaktır” kuralı, hattâ “futbolda olmaz olmaz abi” ilkesi... Hepsi bir yere kadar.
Fenerbahçe’nin kağıt üzerinde favori olduğu gerçeği, hem ligde izlediği grafik, hem oyuncu kalitesi, hem de neticeyi tayin edici oyuncularının form durumu itibariyle “ezici bir üstünlük” koyuyordu ortaya. Nitekim, maçın ilk yarısında Beşiktaş’a karşı önemli bir baskı kuran taraf ev sahibi Fenerbahçeydi. Ama ilk yarının skorunu tayin eden, (penaltı vuruşunu saymazsak) şaşırtıcı biçimde, Enner Valencia değil, Fenerbahçe''nin yerli yıldızları Ferdi Kadıoğlu ve Arda Güler’di. O Arda ki, Jorge Jesus’a yönelik “Neden çocuğu harcıyorsun? Neden ilk 11’de oynatmıyorsun?” eleştirilerinin başlıca öznesiydi.
İlk yarıda Beşiktaş defansına ter döktüren Arda, kritik noktalardan 2 serbest vuruş, 1 de penaltı kazandırdı. O penaltıyı da “Boş geçmesi neredeyse imkansız” olan Valencia, Mert Günok’un sağından köşeye adeta “zımbaladı”...
Fener, ne yaptığını bilen, ama Beşiktaş’ın (dağınık ve panik içinde olmasına rağmen) kalabalık defansında pek etkili olamayan bir takım hüviyetindeydi. Valencia’nın Mert ile karşı karşıya kalmasına rağmen Mert’e takılan “karşı karşıya pozisyonu” haricinde, topa sahip olma yüzdesi haricinde pek bir “ezici üstünlüğünü” göremedik.
Beşiktaş ise, 42’de, yani penaltının hemen sonrasında Welinton’un ayağından, bir de “nefesi yetmeyen” Aboubakar’ın tek başına götürmesine rağmen 45+2’de Kaleci Altay’a takılan topunda şanslı olabilse, skor levhası bambaşka bir şey gösteriyor olabilirdi.
“Nefesi yetmeyen” demişken, sezon başından beri “yürüyerek oynuyor” diye eleştirdiğimiz ilk yarıda Cenk Tosun’u ve Aboubakar’ı kastettiğimiz anlaşılmıştır. Ama Aboubakar kendini kale önünden ziyade, korner noktasına yakın bir yerde, Fener seyircisi ile “didişip sarı kart alarak” gösteriyordu.
Golleri ile ya da asistleri ile öne çıkabileceği bir maçta, Kadıköylüler’le kavga etmeyi seçmek, hiç de akıllıca değildi.
48’de yine tek başına ceza sahasına dalan Aboubakar’ın Szalai ile omuz omuza mücadelesinde aldığı darbe iye düşürülmesi bizce penaltıyı hak ediyordu. Hakem Halil Umut Meler vermedi ve belki de soldan gelen Cenk Tosun’un “Neden bana atmadın be adam” demesini daha da haklı kıldı.
50’nci dakikada tek başına Mert Günok’la karşı karşıya kalan Enner Valencia’yı, Welinton, arkadan darbe ile düşürüp ikinci sarı kartı görence, Beşiktaş 10 kişi kalıyordu.
Ama Valencia bu kez Mert’i aynı köşeden mağlup edemeyip takımını 2’nci golden etti.
Beşiktaş can havliyle saldırıp Cenk’i, Altay ile karşı karşıya bıraktığında kronometre 55’nci dakikayı gösteriyordu. Cenk ilk kez göründüğü pozisyonu kaçırdı ama zaten ofsayt vardı öncesinde.
Dakika 57’de Beşiktaş bu “Hırs içinde ve can havliyle” baskısının semeresini gördü. İkinci yarıda oyuna giden Nathan Redmond’un akıl dolu asistine Cenk Tosun kafayı vurup skoru eşitlediğinde konuk Karakartal kendi geldi. Cenk ve Aboubakar’ın klasik “göğüs tokuşturma” kutlaması, Beşiktaş taraftarına “Eh haydi inşaallah” dedirtti, bu dakikada.
Ardından, Redmond yine araya “Geometrik hassasiyetle” bir pas atıp Cenk Tosun’u yine karşı karşıya bıraktığında bu Fenerbahçe’de nasıl forma giyebildiği tartışılan Serdar Aziz’in de yanlış yer tutup katkısı ile Beşiktaş 2-1 öne geçiverdi.
Bu dakikada, maçı Çarşı’daki mekanlarda izleyenler “Nisan 2005 Ruhu”ndan söz etmeye başlamışlardı bile.
Eh madem bu kadar “havaya girmişti” Çarşı, Nathan Redmond bir kez daha sahneye çıkıp 75’de kendi götürüp Fener kalecisinin sağından topu köşeye çaktığında, memleketin bilcümle ekran başında bekleyen Beşiktaş taraftarı iyice umutlanıyordu.
Umutları taçlandıran gol, yine Redmond’un asisti, yine Aboubakar’ın karşı karşıya kalması ile geldi. Bu kez Vincent, affetmedi.
Dakika 91, durum 4-1 konuk takım Karakartal lehine...
Beşiktaş tarihi skoru yakalarken, Fener tribünleri “Yönetim İstifa” sesleri ile inlemekteydi.
94’te Fener 4-2 yaptı ama.. Nafile..
Hayat ne garip..
2 hafta önce, üst üste 4’ncü galibiyetini alan Beşiktaş kendi stadında kendi yönetimini *İstifa” diye protesto ederken, bu kez deplasman taraftarını, üstelik 10 kişi ile “istifa” diye bağırtmayı başardı.